ALEVİ BEKTAŞİLİK İLE ŞİİLİK ARASINDAKİ AYIRIM
Şiilik, Arapça “ŞİA” kökeninden gelir.. “Taraflar” anlamında kullanılan ŞİA kelimesi. Alevi-bektaşi teolojisinde. Hz. Ali ve Ehli-i Beyt taraftarlığını ifade etmektedir.
Şiilik, ilk bakışta Alevilikle pek çok ortak noktaya sahip gibi görünmekle birlikte gerçekte bu durum tümüyle yüzeysel ve simgeseldir. Çünkü Şiilerin inandığı hz. Ali ile 12 İmam ile Alevilerin inandığı Hz. Ali ve 12 İmam aynı değildir.
Aleviler, 5 vakit namaz kılan, 30 gün ramazan tutan, kadını ile erkeğini ibadette ayıran, kadını horlayan, çarşafa büründüren, Mutayı yani ücret karşılığı cinsel ilişkiyi savunan (Muta Nikahı) bir Ali’ye inanmazlar
1-Bu bağlamda, günümüzde Şiilerin inandığı Hz. Ali ile Alevi-Bektaşilerin inandığı Hz. Ali, aynı olmadığını faklı Ali’lere inandığımızı açık açık dile getirmek gerekir.
Günümüzde Şiiler 5 vakit namaz kılan, 30 gün ramazan tutan. Kara çarşafı, şeriat kurallarını uygulayan bir Ali’ye inanmaktadır.
Alevi-Bektaşi İnancında ise Hz. Ali, KIRKLAR İNANCIN’DA yerini bulan, kadın ve erkek karışık ibadet ettirren, halka namazı kılan, engür ezip içen,, Hz. Muhammed ile semah’a giren, kahraman, hoşgörülü masumun, mazlumun yanında bir Ali’ye inanmaktadır…
Bu bağlamda, Hangi Ali’ye İnandığımızı en güzel Pir Sultan Abdal dile getirir.
Muhammed Ali'nin güzel yolları
Simdi türlü türlü yol eylediler
Azgın yaralara cerrah çoğaldı
Herkes bildiğini bol eylediler
Pir Sultan Abdal’ım bu bir nur idi
Akılları ermez gizli sır idi
Bizim bildiğimiz Ali bir idi
Simdi her yerde bir Al'eylediler..
Alevi-Bektaşi bu anlamda Şiilerin ve Sünnilerin anlattığı algıladığı Ali’ye hiçbir zaman İnanmadı, tabi Olmadı, Alevi-Bektaşi’nin Hz. Ali-el Mürteza’sıyla Sünni ve Şiilerin alisi arasındaki büyük farklılıklar vardır. Bu farklılıklar Alevi/Bektaşi Ulularının, Pirlerinin DEĞİŞLERİNDE/Günümüze kadar ulaşan Kitaplarında açıktır.
ŞİMDİ BU FARKLILIKLARI EN BELİRGİN OLANLARINI ELE ALALIM:
Şiilikte ikrar ve biat yoktur.
Alevilikte ise ikrar, biat ve teslimiyet vardır. Daha Hakk-Muhammed-Ali yoluna girerken biz Şii/Caferilerden ayrışırız,. Alevi-Bektaşilikte Mümin olma.. ve Kur’ana tabi olma aşağıdaki Biat’le başlar.. Bu biat Kur’ani, Peygamber sünneti ve 12 İmam, buyruğu’na dayanır... ve Dahi İmam Cafer-i sadık Erkanındandır… Hünkar hacı Bektaşi-ı veli, Pir Sultan Abdal, ve Bütün alevi-Bektaşi Bu Uluları taliplerine bu ikrarı verdirerek yola kabul eder.
Alevi-Bektaşi, TESLİM-İ RIZA İLE Bütün canların huzunda, İKRAR CEMİ ile Alevi-Bektaşi olur... Bu Cem, Pir Huzurunda, tüm canların şahitliği ile olur, Can Hz. Muhammed’e 12 İmam’a bağlılık Biat’i (yani sözü) verir. Eğer ki bu sözünden döner ise, YOL DÜŞKÜNÜ kabul edilir.
Bu ikrar cemi şöyle olur.
Hakk-Muhammed-Ali yani Alevi-Bektaşi yoluna Teslim-i Rıza ile girecek Can'a önce Rehber eşliğinde Pir tarikat abdesti aldırır...(Bu abdest Maide Suresi 6. ayet) Böylece can bütün Cem-i Azalarıyla işlemiş olduğu günahlara tövbe eder. Bir daha işlemeyeceğine Tarikat sözü verir. İkrar cem-i Hakk-Muhammed-Ali yoluna girecek Can'nın ölüm anıdır... " ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK" nin sırrı.. İkrar cemi'ninde Erenler diliyle bu şekilde ifade edilir...
Can yola girerken,
"..Bütün tutkulardan, aşırı isteklerden, dünyaya bağlı geçici dileklerden, eğilmelerden kurtulmaya ve özünü gerçeğe adamaya yani öğretiyi benimseyip yola girmeye -“İkrar (Nasip) Alma”-, “ölmeden önce ölmeyi” kabul eder... Burada can'a Piri telkinde bulunur.. Yol'un çok zorlu olduğunu "demirden "leblebi" olduğunu söyler.. Hatta yapamayacaksa.. Hakk-Muhammed-Ali yoluna girmemesi bile tavsiye edilir...
"GELME GELME, DÖNME DÖNME,, GELENİN MALI DÖNENİN CANI..."
Kişinin kendi isteğiyle maddi ve manevi dileklerinden tümden vazgeçmesiyle (yani iradi olarak ölmekle), mana aleminde, ruh bakımından yeniden hayat bulur..Alevi-Bektaşi inancında Batıni yorumda iradi olarak ölen, yani ikrarını alan can, Dünyaya yeniden gelmiş gibidir... işte Alevi-Bektaşi inancında "İKRAR CEMİ" nin sırr-ı hakikati budur...
Böylece Hakk-Muhammed-Ali yoluna giren Can..
Ahirette ise hesabını veremeyeceği ve " Ah keşke dünyaya tekrar dönsekte bu günahları tekrar işlemesek!! ( Mü'minun Suresi 22/99-100)" dememek için bütün hayatını oruçlu, her anını Allah'ın huzurunda hissederek Salat-ı Daim olmaya çalışır. Ölmeden evvel ölür...
İran Şii anlayışındaki Şeriat, Alevilikte Yoktur
Şiilik şeriata bağlı kalınır, Şiilikte minhâç ( aydınlık yol) yani tasavvuf ve tarikat yoktur. Alevilik ise, minhâç ve erkan, yani tasavvufi yoludur.(Aydınlık yoludur).Ehli Sünnet gibi hareket eder ve Sünni düşünceyi paylaşırlar Alevilik ise, şeriat, tarikat, marifet ve hakikat aşamalarını kabul edilir.
Genel olarak bakıldığında Şiiliğin şereiat algılayışı, Şiilikte dinin ayrıntılara ait koşulları (Füru-ı Din )ondur. a-Namaz,b-Oruç,c- Hac d-Zekat e- Cihat etmek f- Humus g- Peygamber soyuna tevella etmek h- Peygamber ve Ehl-i Beyt düşmanlarını teberra ( dışlamak) j-İlahi emirleri tutmak, k-Yasaklarından kaçınmaktırNamaz-oruç-zekat gibi ibadetleri Sünnilikle benzeşir, genel olarak ibadetsel yönlerden ufak farklılıklar dışında ayrışma yoktur.
Bu bağlamda, Şiiliğin/sünniliğin, şeriat algılaması, Alevilikten farlıdır. Şekilsellik zaman ve mekân fetişizmi ön plandadır. Şii anlayışın namazının kıblesi Kâbe, zamanı günlük ve vakitli iken, Alevi Bektaşi, namazı olan halka namazı, kıblesi cemal cemale, ibadet yeri cem evi, vakti genellikle Perşembe gecedir. Günlük namaz bu anlamda alevi Bektaşi anlayışında yoktur, yine cami anlayışı da tarihin hiçbir döneminde Alevi-Bektaşi geleneğinde yoktur.
Bu bağlamda Şii geleneğinde yer alan, ramazan orucu ve Arap-Fars geleneklerine dayanan toplumsal hayatı yönetme olarak algılanan, şeriat anlayışı da alevi-Bektaşilikte bulunmaz.
ŞİİLİK BİR MEZHEPTİR, ALEVİLİK YOL ( TARİKATTİR)
Caferilik ve Şiilik kendini mezhep olarak görmektedir. Alevi-Bektaşilikise, kendini mezhep olarak görmeyip, kendini Allah’a ulaşmak için YOL olarak tanımlarken, . Bu bağlamda Şiilik tarikatı kabul etmez. Ve ret eder.
Alevilik kendini Şu şekilde tanımlar..
Alevilik, İslamın özdür. Türk ve Anadolu halklarının islamı yorumlayış şeklidir.
Alevilik... İslamın Türk ve Anadolu halkı yorumudur..Nasıl.. İslamın Acem ve fars yorumu şiilik.. Arap yorumu sünnilik ise...
Alevilikte Türk ve Anadolu halkı yorumudur...Bu bağlamda arap islam anlayışı olan sünnilik içinde arap gelenekleri ve görenekleri nasıl bulunuyorsa yada iran islam anlayışı olan şiilik içinde Acem ve fars kültürü nasıl baskınsa.. Anadolu Aleviliği içinde de Türk ve Anadolu halklarının kültürleri yaşam tarzları ve dünya görüşlerinin bulunması doğaldır...
Alevilik bir mezhep yada hizip değildir.. Kur'an-ı Kerim'in yorumlanmasıdır... Yani Tarikat yada "Yol" demek daha doğru.. Din ise tekdir... Hepimiz İslamız-Mü'miniz...
"...Sorma be birader mezhebimizi
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır
Çağırma Meclis- Riyaya bizi
Biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır..."
Bu bağlam da Alevi şu kimseye derler :
***LA İLAHE İLALLAH MUHAMMEDEN RESULULLAH ALİ-ÜL VELİULALLAH DİYENDİR...
***Alevi .. Allah'a İnanan.. Hz. Muhammed'i Peygamber olarak kabul eden... Hz. Ali''ye ve Ehl-i Beyt'e tabi ve yolunda olan kimselerdir...
Ve bizler öyle kimseleriz ki...
Bizler İslamın özü... Guruhu Nacilerdeniz...
Peygamber'e Sordular.. Ya Habibullah! Senden sonra kime uyalım?.. Kimin peşinden gidelim?..
Hz. Muhammed Mustafa Buyurdu ki...;
“Güneşe uyun, onda arayın hidayeti.....
“Güneş batınca aya.....
Ay batınca Zühre’ye....
Zühre de batınca iki kutup yıldızına uyun.....diyordu.
Bu hidayet nurlarının kimler olduğunu sorusuna da Hz. Resulullah.ın.. cevabı şu olmuştu:
— Ben Güneşim..... Ali aydır.... Fatıma Zühre (Venüs).... ve Hasan ile Hüseyin de iki kutup yıldızıdır...
ALEVİ-BEKTAŞİ ÖNDERLERİ. PİR/MÜRŞİT/DEDE/REHBER/DEDEBABA İKEN ŞİANIN. İMAMLARI VARDIR
Alevilikte, peygamber nesli Evlad-ı resul Pir, mürşit,rehber,dede gibi kavramlar vardır.Şiilikte bunların hiç biri yoktur.
Ey zahid, Eldedir külli varımız
Cümleden uludur yolumuz
Her suale vardır cevabımız
Ol Kur'an-ı natıktır Sırrımız
PİR:
Allah'a Kul, Peygamber'imiz Muhammed Mustafa'ya ümmet, Ali-el Mürteza'ya talip, ve Ehl-i Beyt' tabi olan canları eğitim, onları bedensel ve ruhsal kirlerden arındıran ve gerçek bir inanan olarak yetişmelerini sağlayan... Hz. Muhamed ve Hz. Ali'nin soyundan gelen.. seyidlerdir.. Pir'ler ancak 12 İmam Neslinden olabilir... sonradan Pir olunamaz...
Mürşid (Dede-baba) :
Hizmet itibari ile Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Haci Bektasi Veli’i temsil eder. Hakk'a... Hakikate ulaşmak isteyen canları eğitip doğru yolu gösteren ve onları birer kamil insan olarak yetiştiren Seyidtir... Mürşit'ler 12 İmam neslindendir.. sonradan Mürşit olunamaz.. Cem Erkanı Başkanlığını yapar, ikrar alır nasip verir. Cenaze, Müsahiplik, Nikah, Sünnet, Ad takar (isim takar).
Rehber:
Görev itibariyle İmam Hüseyin´i temsil eder. Yola girmek isteyenleri hazırlar, yol gösterir. Mürsidin en yakın yardımcısıdır.
MUSAHİPLİK ŞİİLİKTE YOKTUR
Şiilikte, musahip olma koşulu yoktur, Alevilikte ise musahip olma koşulu vardır.
yine Şiilik ile Aleviliği birbirinden ayıran en önemli fark, Musahiplik konusundadır, Alevilikte musahiplik şart iken, Şiilikte böyle bir inanç yoktur, “bütün Müslümanlar kardeştir türünden, Sünni anlayış Şiilikte de vardır..
Oysaki Musahiplik Alevi-bektaşi inanışında önemli bir yere sahip Kur’ani- peygamber sünnetine dayanan bir ilkedir.
MUSAHİPLİK CEMİ: Degerli canlar, musahip arapca kardes demektir. musayip tutma her aleviye şart koşulmuştur. Şöyle ki Bu ibadet... Peygamber Efendimizden kalan bir sünnettir; Müslümanlar Mekke'den Medine'ye hicret ettiklerinde... Mekke'li ve Medineli müslümanlar bir araya toplanmışlardı... Bütün müslümanların hicretinden sonra Ve Allah emri.... Cibril-i Emin nefesiyle Hz. Muhammed Mustafa'ya 'da Hicret emri geldi... Ve yine Hz. Muhammed Allah'ın emriyle Hz. Ali'yi kendi yatağına yatırdı... Medine'ye hicret etti...
Peygamber Medine'ye ulaştığında aşağıdaki Ayet-i Kerime nail oldu...
İsmişah! Bismişah Allah Allah...
Hakk, Dost, Zahir, Batın, Hazır, Gaib. Sırr-ül Sır Erenlerinin Gülcemallerine aşk...
Ber-Cemal-i Muhammed, Kemal-i İmam Hasan, İmam Hüseyin, Ali ra Bülende salavat...
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed-in ve ala Ali Muhammed...
"Onlar ki Hakk'a bağlanıp hicret ettiler...
Mallarıyla canlarıyla Allah yolunda savaştılar
Onlar ki (hicret edenleri) barındırıp yardımda bulundular
İşte bunlar, birbirilerinin dostu ve yâridirler
O kimseler ki İnkâr edip küfre saparlar
Hiç şüphesiz onlarda birbirilerinin yâridirler
Eğer böyle yapmaz (birbirinize dost ve yakın olmaz) iseniz
Her zaman yeryüzünde fitne ve fesata izin verirsiniz...
(Enfal suresi ayet 72-73)
Ve böylece Hakk emri... Peygamber sünnetiyle Muhacir ile Ensar birbiriyle kardes kılındı.
Medine'ye En son. gelen ise... Peygamber'i Mekke'li müşriklerden korumak için O'nun yatağına yatan Hz. Ali idi.... ve kendisine kardes kalmamıştı. Üzgün olan Hz. Ali Peygamber'in yanına gitti... Herkesin bir kardeşi olduğunu kendisinin ise bulunmadığını söyledi..
Peygamber Hz. Ali'ye hitaben dediki; "Ya Ali sen benim dünya ahret kardesimsin, Musa'ya Harun neyse sende bana Öylesin",ve sonrasında orada bulunan bütün müslümanlara hitaben, bu Allah'ın isteğidir. Diye Buyurdu.
Değerli canlar, bu tarihten sonra Alevi-islam inancına sahip kimseler, Hakk emri... Peygamber'imizin sünneti İmam Caferi Sadık'ın Erkanı üzre kendi akrabaları dışında bir kimseyi kendine kardeş kıldı.
Musahipler:
1-Dünya- ahret kardes olup iki cihandada birbirinden sorumludur.
2-Musahiplik evli çiftler arasında ise. ve bu kimselerin kızları birbiriyle evlenemez...
3- Birbirlerine ihtiyaç duyduklarında yanlarında olmaları gerekir.
4- Müsahiplik... Kişilerin kendilerinin karar vereceği bir şey olmayıp... dede-baba'nın izni ve Müsahiplik Ayin-i Cemi ile olur...
5-Kimler bibiriyle müsahip olamaz..
***Dede-baba ve Pir, Taliple
***Alim, cahille...
***Mü'min ile Münafık& İnanan ile İnanmayan
***Piri olan ile Pirsiz olan& düşkün
***Evli kimseler bekar ile
***Genç ile yaşlı
***Zalim, mazlum ile
MÜHAİP OLAMAZ...
**Müsahiplerin hem kendileri hemde aileleri birbirlerinin dünya-ahret kardeşidirler... bekar kimseler arasında olan Müsahiplikler de ise.. sonradan evlilik yada cinsellik içeren her türlü ilişki yasaktır... düşkünlük sebebi saylır.. yoldan düşer..
Allah Eyvallah
Şİİ İNANCINDAKİ MU'TA NİKAHI ALEVİ BEKTAŞİ İNANCINDA YOKTUR
Şiilikte mut’a nikâhı evlilikleri kabul edilir. Alevilikte ise mut’a nikahının varlığı kabul edilmez. Genellikle tek eşliliği kabul eder.
Şii anlayışındaki Muta nikahı şöyledir. Erkek, rızası olan bir kadınla belirli bir ücret karşılığında anlaşarak, belirli bir süreliğine evlenir. Muta nikahı, Sünnilikte ve Anadolu Aleviliğinde uygulanmaz.
islam öncersi acem ve arap kültürünün bir unsuru olan Muta nikahı, İslam'ın ilk yıllarına kadar sürmüş, daha sonra yasaklanmıştır. özellikle harp zamanlarında, uzun zaman kadınlardan uzak kalan as¬kerler için muta nikâhına izin verilmiştir... Türk ve Anadolu geleneklerinde ise, kadın'ın yeri ve konumu nedeniyle böyle bir uygulama olmadığı gibi, kadın erkeğinin yerine geçen o olmadığı zaman aileyi ve hatt toplumu yönetendir.
Kıyılışı:
Erkek, rızası olan kadına, "Beni (...) (aylık) bir zaman için mutalandır" veya " (...) kadar para karşılığında seninle mutalandım" der. Muta nikahı ile evlenen kadın, nikahın süresi ne kadar olursa olsun mirastan hak iddia edemez.
Muta nikahı kıyan erkek, sonradan normal nikahın şartlarını yerine getirip bu kadını sürekli eş olarak olarak alabilir...
Alevi-bektaşi İnancında, kadının iffetinin korunması asıldır.. ücret karşılığı kadınla ilişkiye girmek, dinin emri olamaz. Muta nikahı kesinlikle Alevi-Bektaşi erkanında yoktur. Ve Düşkünlük sebebidir..
Kur'an-ı Kerim'in Nur Suresi kadın ve erkeğin İffetinin korunması üzerine inmiştir.. iffet ve ve namus Güzel ahlakı tamamlamak için inen dinimizin temelidir.
Ücret karşılığı cinsel ilişki dinin emri olmaz.
ŞİİLİK İNANCINDA ŞERİAT ALEVİ BEKTAŞİ İNANCINDA 4 KAPI 40 MAKAM İNANCI VARDIR
Alevilikte 4 kapı 40 makam anlayışı vardır. Bunlar şeriat, tarikat, marifet , hakikattır ve her kapının 10 menzili vardır. Şiilikte ise sadece şeriat vardır.
Şii anlayış, Alevi-Bektaşi anlayışındaki 4 kapı kırk makam öğretisini kabul etmez… şii anlayışta şeriat makamı vardır.. şeriatın batın yorumu olan tarikat, marifet ve hakikat makamları kabul görmez...
Yine hemen belirtmek gerekirki şiilerin Şeriat anlayışında,
Şiilikte dinin ayrıntılara ait koşulları (Füru-ı Din )ondur. a-Namaz,b-Oruç,c- Hac d-Zekat e- Cihat etmek f- Humus g- Peygamber soyuna tevella etmek h- Peygamber ve Ehl-i Beyt düşmanlarını teberra ( dışlamak) j-İlahi emirleri tutmak, k-Yasaklarından kaçınmaktır..
Hemen belirtmek gerekir ki.. şiilerin, Namaz-oruç-zekat gibi ibadetleri Sünnilikle benzeşir, genel olarak ibadetsel yönlerden ufak farklılıklar dışında aralarında ayrışma yoktur...
Alevi-bektaşiliğin Şeriat makamı ise şöyledir...
1. Iman etmek,
2. TEMİZ OLMAK
3. Ibadet etmek,
4. Haramdan uzaklasmak,
5. Ailesine faydali olmak,
6. Çevreye zarar vermemek,
7. Peygamber'lerin emirlerine uymak,
8. Sefkatli olmak,
9. İlim öğrenmek
10.Yaramaz islerden sakinmak.
Şiilikte, semah ve müzik eşiliğinde zikir ibadeti yoktur. Alevilikte ise bunlar ibadetin temel öğeleridir.
Şii inancında zikir, Sünni inançtakiyle paralellikler gösterir. Bu bağlamda Şiilikte zikir, Siilerin Allah'i anma olarak algılanır, semah, ve bağlama eşiliğinde ibadet anlayışı yoktur.
Alevi-bektaşi inancında ise bağlama “telli Kur’an” olarak adlandırılır, bağlama ve semah İbadetin bizatihi kendisidir. Alevi-bektaşi semahını ve Müzik aletiyle ibadeti Kur’ana dayandırır. Müzik aletliyle ibadet Kur2an da Hz. Davut’un Ribabıyla dır..
Degerli canlar..
"....Semâ kelime olarak “işetmek ve dinlemek” mânâlarına gelmektedir. Güzel sesle ve musikî refakatinde coşmak mânâsında da kullanılır.
Tasavvufta Semâ bir vasıtadır. Semâdan gaye ise, ondan meşru olarak faydalanmak ve bu vesile ile insanlara Hakkın kelâmını dinletmektir...
Mevlana'nın dediği gibi....
"... Ol Semâ Hakk âşıklarının gıdasıdır, onda Canan ile (hakikî dost ile) buluşup kavuşmanın lâtif bir hayali bulunur. Ve semâ manevî hal sahibi olan gönüller için bir döşek gibidir..."
Bu manada Alevi-bektaşi Ayin-i cemlerinde Semah, İbadetin bir parçasıdır...Semah; Kişinin Hakk-Muhammed-Ali aşkıyla kendisinden geçmesini, çoşmasını ifade eder.... Semah bu manada bir yüceliştir... Allah'a yöneliştir...Adeta kanat çırparak Hakk'a doğru yönelişin manevi bir yolculuktur...
Semah bir dans veya folklorik bir gösteri değildir...Aksine kaynağını Kur'an-ı Kerim'den alan bir ibadettir...
İsmişah! Bismişah Allah Allah...
Hakk, Dost, Zahir, Batın, Hazır, Gaib. Sırr-ül Sır Erenlerinin Gülcemallerine aşk...
Ber-Cemal-i Muhammed, Kemal-i İmam Hasan, İmam Hüseyin, Ali ra Bülende salavat...
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed-in ve ala Ali Muhammed...
"And olsun o saf bağlayıp dizilenlere,
O Kanatlarını açıp toplayarak uçanlara,
O haykırarak zikir okuyanlara..."
(SAFFAT SURESİ: 1-2-3)
Alevi-Bektaşi Ayin-i Cem'inde Semah'a duranlar... Hakk-Muhammed-Ali postu önünde... önce saf bağlayıp, dizilirler.... Destur verilince... Hakk-Muhammed-Ali aşkıyla kanatlarını açıp, toplayarak uçarcasına kendilerinden geçip Ol Hakk'ı zikrederler...
Bütün Semah'larda kollar açlıp kapanır...ve Böylece Kur'an hükmü yerine gelsin istenir... Şüphesiz Ol Hakk'ı şeksiz gümansız zikredenleriz biz... O'nu yücelten, ve her dem ananlarız biz...Daim salat ve Zikir üzre olanlarız biz...
ALEVİ BEKTAŞİ İNANCINDA HALKA NAMAZI VARDIR Şİİ İNANCINDA Kİ NAMAZDAN FARKLIDIR
Degerli canlar..
Şimdide Alevi-bektaşi İnancındaki namaz/niyazın genel özelliklerini inceleyelim..
Alevi-bektaşi islam Ekolünde, Namaz İbadeti, "cem" adını almaktadır. Namaz'a "halka namazı" yada "Niyaz" adı verilmektedir. Cem ibadeti İslam ve Kur'an daki namaz buyruğunun uygulanma biçimdir. Teolojik olarak kaynağı Kırklar meclisidir.. icra edildiği mekan Cem Evleridir.
Genel Özellikleri:
1-Alevi-bektaşi islam ekolünde namaz Allah'a yakarış ve dua etkinliğidir, ibadettir. bu etkinlik bireysel olarak yapılabileceği gibi toplu olarakta yapılabilir.
2-Namazın ( Dua/zikir anlamı ötesinde, bedensel olarak yapılan ruku-Secde-kıyam dışında ) belli bir şekli ve şemali yoktur. her toplum kendi kendi kültürü/gelenekleri belli bir şekli içerisinde bir takım şekiller oluşturabilir. asolan niyettir.
3-Namazın zaman ve mekan sınırlaması yoktur.. bu anlamda günlük beş vakit yada üç vakit namaz söz konusu değildir... bu anlamda sünni/şii namazlarındaki vakit ve şekil unsurları tümüyle zorlama yorumlara aynı şekilde, Arap ve Fars halklarının kültürlerine dayanmaktadır.
Bu nedenle namazı belli bir şekle hapsetmek, Kur'ani değildir... Kur'an da Allah yatarken, ayaktayken, otururken ibadet edilebileceğini net biçimde belirtmiştir.
4-Alevi-bektaşilerin namaz /niyaz (halka namazı) konusundaki geliştirdikleri içtihat ve yorum, mensup oldukları kültürün doğal bir sonucudur. Bu bağlamda cem ayini, İslamın İbadet emrinin Alevi-bektaşi uygulama biçimidir.
5-Alevi-bektaşinin ibadeti cem ayinidir. başka türlü ibadet Alevi inanç kültüründe olmadığı gibi Alevi-bektaşi geleneğine de aykırıdır...
6- Cem ayini, İçerisinde barındırdığı "dara Durma" yani KIYAM, Tecella ve Temenna yine Rukü ve defelarca icra edilen secde... İslamın İbadet buyruğunu karşılayan en güzel ritüeldir.
7- cem Ayini dışında başka türde bir namazı benimsemek yada bunu savunmak Aleviliğin eritilmesi, asimilasyonu çabasından başka bir şey değildir.
8-Kur'anda vakit belirtilmeden, açıkça belirtilen tek İbadet Cuma İbadetidir. Alevi-bektaşilerin Cem Ayininin Yapılış vakti, yani Perşembeyi Cumaya bağlayan gece, Cuma İbadeti vaktidir... Cuma İbadeti vakti Cuma günü süresinin tümüdür. Bu sürenin herhangi bir bölümünde İbadet ifa edilebilir.
9-Cuma namazı yada Cuma ibadeti Kur'an da Kadın-erkek ayrımı yapılmadan tüm inananlara emredilmiştir. Bu bağlamda, Alevi-bektaşi kadın erkek birlikte cem yapmaları Kur'ansal buyrukla örtüşen Peygamber ve 12 İmam sünnetine uydgun bir ibadettir...
ŞİİLERİN KIBLESİ MEKKE İKEN ALEVİ-BEKTAŞİNİN KIBLESİ CEMAL CEMALEDİR
Birçok Forum konusunda, alevi-bektaşilerin eleştirildikleri bir başka konuda namaz kılarken neden kıbleye yönelmediğimizdir.. Hem bu konuya açıklık getirmek hem de Alevi-bektaşi islam anlayışı ile sünni ve şii/caferi islam anlayışları arasındaki temel farklılıklar üzerinde duralım....
1- Alevi-bektaşiler... Korkutan, ateşlere atan, insanlara kin nefret duyan, lanetler okuyan, Öfkelenen hata yaptığında bunun hesabını öte dünya yerine burda soran bir Allah'a inanmazlar... "BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM" KELİMESİNİN ANLAMI OLAN, Esirgeyen, bağışlayan, seven koruyan, sevgi tanrı'sına inanırlar..
2- Alevi-Bektaşi Yüce Allah'ın Kur'an-ını süni yada şii/caferi gibi zahiri anlamda okuyup yorumlamaz...Bu anlamda sünni ve şii yada caferi Kur'an yorumları yerine... Evlad-ı Resul DEDE-BABA larının, Pirlerinin Kur'an yorumlarına itibar eder...Zaten bizimde Ayin-i cem'lerde okuduğumuz Kur'an dışından değildir ki...Kur'annın bizzat kendisidir..biraz kelamlar üzerine düşünen bunu görecektir.
3-Alevi-Bektaşi Ayini cem'inde Önce Allah sonra Hz. Muhammed sonra Hz. Ali ve 12 İmam'a selam getirilir...Ehl-i Beyt aşkına göz yaşı dökülür.. Lütfen Ayi- Cem'de sırasıyla neler yaptığımıza bakınız? Neresi Kur'an dışı neresi islamın dışında
4-Gelelim Namaz konusuna...Degerli canlar... Kur'an da Salat vardır.. bu anlmada salatın bir çeşidi olan namazda vardır...
Alevi-bektaşi namazın kendisine karşı çıkmaz.. Alevi-bektaşi "GÜNLÜK 5 VAKİT NAMAZ" anlayışına karşı çıkar.. Çünkü Kur'anda bu yoktur...Kur'anda namazı HERGÜN Kılınacak şekilde bir ibare yoktur.. Kur'an dua etmek için salat ve zikir için zamanlar tavsiye etmiştir... Yüce Allah dileseydi.. Bunları hergün yapın derdi...Böyle bir şey yok...
Sadece Kur'an ibadet için belli zamanlar insanlara önerir.. Kuşkusuz Allah herşeyi bilendir.. sabah erken... Gün ortası .. yada akşam yatarken.. ibadet yapın der Allah.. Bu kör vakitleri tercih etmemizi tavsiye eder.. Başka ayetlerde öncelikle gece yapılan ve tek başına olan ibadeti bütün ibadetlerin en üstünü olarak kabul eder.. Allah bizler için zorluk istemez... günün koşuşturmacası içinde yapılacak ibadetin... RİYAYA SAPABİLECEĞİNİ GÖREBİLENDİR.
Alevi bektaşi İbadetini gece yapandır.. Farz olan Cuma ise.. Alevi-bektaşilikte perşembe ve Cuma akşamları Ayin-i cem yapılarak yerine getirilir... Ayini cem Her hafta yapılır...AYİNİ CEMİN DİĞER ADI MUHARREM HARİÇ HER HAFTA YAPILDIĞI İÇİN.. 48 PERŞEMBE İBADETİ DİR
Namazın şekli ve olmazsa olmazları Kur'an da gösterilmiştir.. (RUKU-SECDE-KIYAM) Ayini cem de kılanan namaz da bunların hepsi vardır... Demekki Alevi-bektaşinin kıldığı namaz... şekil olarak Kur'anidir.. Buna kimse bir şey söyleyemez...
Gelelim Kıble meselesine... Allah gönüllerde mekan tutandır...Bunun Kur'an ayetleriyle ispatını yaptık... Bu yüzden cemal cemale secde olunur.. Kur'anda... doğununda batınında her yönün Allah'ın olduğu...Her ne yana dönseniz.. Tanrı cemalini göreceniz söylenmez mi* Yüce Allah Bütün kaninatı..18 bin alemi... Hz. Adem'e secde ettirmedi mi* ve secde etmeyenide lanetlemedi mi? Kim ademe secde etmedi sadece ŞEYTAN... şimdi sizi cemal cemale secdeden alıkoyanlar neye hizmet ediyorlar.. Kur'ana karşı gelmiyorlar mı?
Yine unutmayalım... doğuyada batıyada yönelsen, Her yerin Allah'ın olduğunu.. Allah'ın dileğini, doğru yolu bulduracağını söyler..
" ...İnsanlardan aklı , idraki olmayanlar diyecekler ki: " bunları yöneldikleri kıbleden döndüren sebep de nedir? Doğu da Allah'ındır Batı da . Dilediğine doğru ve düz yolu buldurur... Bakara 142:".
Yine şu sırrı görelim.. bakın kabenin içinde bütün canlar.. kadınlı erkekli karışık ibadet etmez mi?..Beytullah ta yani kabede yön yoktur.. dileyen istediği yöne döner namazını kılar.. Mekke'den uzaklaştığınızda ise herkesin kabeye dönmesi espirisi.. Kur'andaki cemal cemale kılanan ayetin manasından kaynaklanır.. Canlar.. bir uzay aracıyla göge çıksanız.. dünyanın her yerinde müminlerin namaz kıldıklarında tek bir yöne yöneldiklerini ve koskoca bir halka oluşturduklarınızı.. birbirine secde ettiklerini dev bir halka namazı kılındığını göreceksiniz...
Yüce Allah hepimizin gözündeki perdeyi kaldırsın.. gerçekleri göstersin.. Hakkikat sırrı manasına erdirsin.. sizlerde görün artık... bizi ayıplıyorsunuz ama sizin namazınızda halka namazıdır.. kabeye yönelerek zaten sizde cemal cemale niyaz olup,.. halka namazı kılıyorsunuz..görün artık... yani aslında sünniler ve şiiler bizi eleştiriken bile birbirilerine karşı yüzlerini dönüyor bizim Hakk namazımızdaki.. gibi cemal cemale niyaz oluyorlar... AND OLSUNKİ BİZ SADECE SIRLARA EREN MARİFET ERENLERİNİN YOLUNDAYIZ... Allah'a asi olanlar değiliz.. yaptıklarımız Kur'an dışı değildir.. zahiri değil batını bilenleriz..
Kuşkusuz Kur'an marifet ehli için... sırları bilenler için, kendi kendini yorumlayan ve açıklayan tek kitapdır Kur'an'dır.. Bu yüzden Evlad-ı Resul 12 İmam nesli Pirlerimiz bu sırra vakıf oldukları için cemal cemale secde eder.. namaz kılarlar...Alevi-Bektaşilik şeriatın ötesinde.. tarikat makamıyla başlar.. şeriat makamında ibadetin anlamı ve neden nasıl soruları sorulmadan sırlara vakıf olmadan.. ibadet edilir.. şeriat imanı cahillerin imanıdır.. Alevi-bektaşilikte bu hatadır.. Yüce Allah İbadetin manasını bilerek ibadet etmemizi bizden ister..
Kuşkusuz söylenecek açıklanacak pek çok sır vardır... Ve bilmenizi isterimki Alevi bektaşilik Kur'anın özüdür... Her hareketimiz Kur2andandır..
fakat şeriat ehli bunu anlamaz.. Şeiatta ZAHİR ÖNEMLİDİR.. Tarikat ve öte makamlarda batın... şeriatı geçtikten sonra sırlar verilmeye.. canların gözündeki sır perdesi kaldırılmaya çalışılır...
ŞEİATIN EVLİYASI, TARİKATIN KAFİRİDİR..
Bakın canlar.. Bu sır dolu cümlenin manası bilinse idi Alevilik ile Sünnilik ve şeriat makamı karşılaştırılmazdı.. Şeriata göre tarikat makamında olanlar kafirdir... Nesiminin.. Pir sultanın.. Halacı Mansuru hatta Yunus Emreyi... Molla kasımlar hep kafirlikle şeriata aykırılıkla suçlamadımı.. haklarında ölüm emri çıkarmada mı?...
Oysa asıl kafir.. ve dinden çıkan şeriatın evliyası.. şeyhüsselamı. mollası.. idi..
"...Ey Yüceler Yücesi Allah'ım... Gürühu Naci'lerdendik... kafir sayıldık.. Bir zaman dara çekİldik.. bir zaman derimizi yüzdüler.. bir zaman.. bedenimizi yakıp göğe savurdular...
Affet Tanrı'm onları bilmediler... bizlere gösterdiğini onlara göstermediğin için seni anlamadıLar.."
Bütün Peygamberler kendilerine asi olan kavimleri için bile Tanrı'ya böyle yalvardılar... Hz. İsa çarmıha gerilirken... Hz. İbrahim.. ateşe atılırken... Halacı mansur ve nesimiler katledilirken.. hep aynı kelam vardı ağızlarında...
YÜCE Allah'IM AFFET ONLARI,, BİZE GÖSTERİLENİ ONLARADA GÖSTER.. SIRALARA VARMALARI İÇİN GÖZLERİNDEKİ PERDEYİ KULAKLARINDAKİ MÜHRÜ KALDIR YA RABBİ..."
Şİİ İNANCINDA DÜŞKÜNLÜK/DAR-I MANSUR YOKTUR
YOL DÜŞKÜNÜ OLMAK
Alevilik yani Hakk-Muhammed-Ali yolu... Şeriat makamından sonra gelen....anlam ve manasını bulan bir yoldur... Şeriat Ehli alevi olamaz...Hakk'a Ulaşamaz... "yol düşkünü" Tarikat makamına laik olamayan.. Edeb-erkan'ına uyamayan, aşamayan... ve şeriat makamına düşen anlamanındadır...
Yoksa Düşkün sayılan can, sünni/şii islam anlayışındaki gibi eli kolu kesilmez.. yada öldürülmez.. Sadece toplumdan dışlanır.. kimse bu Can'a, temel ihtiyaçları dışında yardım edemez.... Hatta konuşamazlar bile.. bu bir çeşit yaptırımdır..
Alevi-bektaşi anlayışında en ağır ceza olan bu ceza.... Ayin-i Cem'de toplum rızası ve kararıyla verilir... yol düşkünü can çok büyük bir suç (cinayet-zina- vb) işlemiş ise geçerlidir... Bazen can, düşkünler ocağına da gönderilebilir... fakat bu ceza Allah adına ve O'un yetkilerini paylaşarak yada din adına verilmez.. Sünni şeriat mahkemerinden farkı budur.... Ayrıca dede yada baba'da "Yol Düşkünü" olabilir.. O'da diğer canlar gibi Hakk-Muhammed-Ali Meydanında yargılanabilir..
Dar-ı Mansur' da... Birbirinden Razı olmayan canlar..
Dede-baba ve Cemaat huzurunda...
Canlar birbirinizden Razı mısınız Telkini ile... (üç kez söylenir...)
Dile gelinmesi ve şikayetin arz edilmesiyle başlar..
Birbirinden şikayetçi canlar, Yan yana gelerek sağ ayak baş parmağı sol başparmağın üzerinde ayaklar kilitli baş önde eller göbek hizasında bağlı Huzura gelerek Dar'a durur..
Hakk-Muhammed-Ali Dar'ında, Canlar birbirinden Razı olup, birbiri üzerlerindeki haklarını helal ederlerse... Ayin-i cem'e geçilir..
Rızalık alınmazsa.. Hakkı yenen can, diğerinden hakkını talep eder.....Fakat asla bedenine ve canına kast etme, intikam gibi karşılık verme şeklinde olamaz bu ceza... Bu yasaktır..
Karar verme, Dede-baba'ya ait değildir... Canlar kendi arasında helalleşir...
Dede-baba sadece uygulayandır...eğer bu dünyada canlar birbirinden Razı olur ise... (bu şarttır.. yoksa rızalık alamayan Ayin-i cem'e de giremez..) sorun çözümlenir.. Yok razılık verilmez ise.. İlahi ceza Allah'a aittir ve Ulu divana... mahşerde karşı karşıya gelinir...
Cemaat ve huzurunda suçlu görülen can,
Tarikatten düşer... Yani yoldan düşer, fakat bu can'ın dinden çıkması yada aforoz değildir.. düştüğü yer şeriat makamıdır.. çünkü can... Cemal cemale kıldığı halka namazının.... Tuttuğu orucun...ve cümle ibadetlerin anlamına erememiş.. hamlığı üzerinden gitmemiştir.. daha çiğdir.. pişmesi gerekir...
Degerli canlar...
Hakk-Muhammed-Ali yolundan düşen yani Tarikat makamından mahrum kalana bir daha bu kapı açılmaz..."Yol Düşkünü olan, bir daha ayin-i cem'e giremez...Şeriat makamından öteye geçemez..
Hakk-Muhammed-Ali yoluna girişte Pir Can'a telkinde bulunur... Bu Telkin'in işte Yolun zorluğunu ... Güçlüğünü anlatmak içindir..
"GELME GELME.... DÖNME DÖNME!... GELENİN MALI DÖNENİN CANI!...".
Alevi-bektaşi inancında Hakk-Muhammed-Ali yoluna..."İKRAR CEMİ" yapılarak girilir.. Bu cem, Can'ın dünyadaki heves ve nefsini öldürdüğü ayindir... Bu şekilde yola gelen can malından varlığından vaz geçer.. dünya hevesini bir yana bırakır...İkilikten, hasetten, cümle benlikten arınır..... (GELENİN MALI, denmesi bu yüzdendir...) Hırstan kibirden arınmak... Her türlü dünyevi isteklerinden arınmak,. zordur... "Bu nedenle Can'a yola girmeden telkinde bulunulur...
Hakk-Muhammed-Ali Yolu için..
"DEMİRDEN LEBLEBİDİR YENİLMEZ....YÜCE DAĞDIR AŞILMAZ..." denir... Bu cem Can'ın ölümü olarak kabul edilir... "ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK" tabiri... Bu Ayin'i Cem için kullanılır...
Bu koşulları kabul eden Can.... Pir'ine Hakk-Muhammed-Ali Yolundan dönmeyeceğine dair... Bağlılılğını sunar.. Pir'de Ceddi Muhamed-Mustafa adına... Bu canları Din-i İslama Ehli-Beyt yoluna kabul eder....
"EL ELE EL HAKKA'A"
"... Sana bağlılıklarını bildirenler, Allah'a bağlılıklarını göstermiş olurlar: Allah'ın eli onların elleri üzerinedir. O halde, kim ahdini bozarsa yanlızca kendi alehine bozmuş olur. Ve kim Allah'a karşı taahüdüne uyarsa, Allah ona büyük bir ödül ihsan edecektir. ( Fetih Suresi 48/10)"
İkrar Cem'inden önce TARİKAT ABDESTİ ALDIRILIR.....Can, daha önceki cümle günahlarına tövbe eder... AYİN-İ CEM BAŞLAR...Ayin-i cem bittiğinde... Can...Yeniden doğmuş ve dünyaya yeniden gelmiş kabul edilir.. Yani DİRİLMİŞ.. CAN Bulmuş sayılır... Böylece Can.. islam olmuş ve Mü'min olmuş sayılır...Nefsini öldürmüş.. hakikatler dünyasında gözünü açmıştır..
Eğer ki...Bu Can...yoldan düşerse...
Telkin edilen... "DÖNENİN CANI" gider yani..... Tarikatten düşen... Hakk-Muhammed-Ali yoluna asi olan.... Bir daha asla Tarikata giremez.. Bu kuraldır... Bu can için bir daha İkrar cemi yapılmaz.. Can artık ŞERİAT'nın ehlindendir...Bu makamdan yukarı çıkamaz...Artık Bu Şeriat ehlindeki bu can ölüdür..gerçeğe gözünü açamayan anlamında... gözündeki sır perdeleri açılmamış manasında.... Nefsine uyan.. Ölü kabul edilir... kimse Bu cana selam dahi vermez.. yeme ve içme ihtiyaçları dışında münasebet yasaktır... Can bazen toplumdan bile süreülebilir...
Bu yüzden "YOL DÜŞKÜNÜ" olmak yaptırımların en büyügüdür.. Alevi-bektaşilik içinde... Çok büyük şuçlar işlenmedikçe... bu ceza verilmez...
ŞİİLİK İNANCINDA LAİKLİK YOKTUR. DEVLET DİN DEVLETİDİR
Alevi-bektaşi inancında devlet dini esaslara göre yönetilemez...İken şiilik devletin dini esaslara göre yönetilmesini savunur..
bu bağlamda alevi-bektaşiliğin görüşünü sunalım
Öncelikle "ŞERİAT" kelimesi üzerinde duralım.. Şeriat esasen dini hükümler anlamında kullanılmaktadır... Bu anlamda kimse şeriata karşı gelemez.. çünkü bizatihi dinin emir ve yasaklarını bildirir..
Sorun ise şurdan kaynaklanır.. Acaba şeriat hükümleri bireyin dışında toplumun tümü için uygulanabilir mi? Eğer uygulanacaksa Kim? kim adına ve nasıl uygulayacaktır? Bunun da ötesinde Kur'an-nın Toplum yaşamı üzerine olan hükümleri Kur'anın amir hükümleri midir? yoksa tavsiye hükümleri midir? Bunun da üzerinde durmak gerekecektir..
Kur'an-ı Kerim bir çok ayetinde Dinin, Allah ile Kul arasında olduğunu... herkesin kendi hesabını kendi vereceğini... Açık bir şekilde belirtmiştir...Kur'anın bu hükümlerinden İslamın toplum yönetme iddasında olmadığını bireysel anlamda kişilerin yaşamlarına ilişkin olduğunu anlıyoruz.....
Yine bakıyoruz ki her coğrafyanın kendine özgü bir şeriatı var mesela Afganistandaki taliban.. mısırdaki müslüman kardeşler... yada İran veya arabistan'daki şeriat anlayışları gibi ve yine çoğu zaman bu şeriat anlayışlarınında birbiriyle çeliştiğini ve birbirlerini kafirlikle Kur'an a uymamakla suçladıklarını bile biliyoruz.. O zaman sormak gerek Hangi şeriat? Tek bir şeriat mı var? Tüm bunlar islamın yanlızca Allah ile kul arasında olabileceğini.. asla bir toplum yönetmek için kullanılamayacağını göstermektedir.. zaten islamında böyle bir amacı yoktur....
Yine tartışmamızı Türkiye üzerinden yürütürsek; Bugün bize şeriat olarak gösterilen Türban başta olmak üzere bir çok Kuralında Kur'andan olmadığını, çoğunlukla arap ve fars kültüründen geleneklerinden olduğunuda bugün bizler biliyoruz.. şimdi başka bir soruda aklımıza gelebilir.. bize Kur'an mış gibi gösterilmyeye çalışılan bu Şeriat dedikleri bu uydurmalar ne kadar islamidir...Toplumların kültürlerinden ve geleneklerinden dine eklenen ögeler dinin özü ile ne kadar içe içe geçmiştir? Bunların ne kadarı dinin özü ne kadarı ilavedir?... Bunların ayrımını yapmak imkansızdır.. o zaman biz hangi kuralı ne adına insanlara şeriat yada din emri diye uygulayacağız?..
Yine Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinden biliyoruz ki.. Din adına hüküm veren yada Allah adına yargılayan ceza veren veya O'nun adına hareket eden "RUHBAN" sınıfıda yoktur... Bu kesin bir şekilde yasaklanmıştır... Kur'an hükümlerini uygulayacak olanı, Kur'an'nın bizzat kendi yasakladığına göre...Yani Allah adına hüküm verme yasaklandığına göre islam nasıl toplum yöneten kurallar risalesi olabilir?
Bunun da ötesinde, İslam dininde zorlama olmadığı açık bir şekilde dile getirilir... Bu anlayış Alevi bektaşi islam anlayışında "TESLİM-İ RIZA" olarak bilinir... Kimse kimseyi zorla müslüman yapamayacağı gibi.. Kendine Müslümanım diyen bir kimseyi de zorla islamı kaidelere uymaya da zorlayamaz... Kur'an-ı Kerim'de Allah Peygamber'e bile zor kullanmayı yasaklamıştır..." Ey Muhammed! Seninle din konusunda tartışmaya girerlerse, Onlara deki sizin dininiz size benim dinim bana... Kuşkusuz senin görevin tebliğ etmektir..."
Şimdi peygambere bile tavsiye ve tebliğin ötesinde verilmeyen bir yetkiyi bugünün alade insanları nasıl inananı-inanmayanı yada kabul etmeyeni, eleştireni olan milyonlarca kişiden oluşan bir topluluğa böyle inanacaksınız Bu Allah emridir? diyebilir... dahası bu Kur'an hükümlerini bir ülkeyi yönetmek için kullanabilir...
Peygamber yaşarken dahi inanmayanlara.. Toplumun çoğunluğu müslüman olduğu halde Kur'an ve islam hükümlerini uygulamamıştır...Bizler yine el-kol kesme veya taşlanarak öldürme olan Recm cezasının da peygamberden önce cahiliye arap geleneği olduğunu.. peygamberin bu ilkel cezaları kaldırdığını biliyoruz...
Şimdi bazı kimseler Toplum Yaşamını düzenleyen Kur'an hükümlerinden bahsedecek...(Kısas-miras-cihat-kadın erkek üzerine olan hükümler),
Degerli canlar ilgili Kur'an ayetlerinin tümünün zamana göre değişebilecek tavsiye hükümler olduğunu hemen söyleyelim.. İslam... indiği dönemde, cezasız kalan suçun toplum içerisinde huzursuzluğa neden olacağına işaret etmiş.. O zamanın koşullarına uygun cezalar verilmesini tavsiye etmiştir...İlgili ayetler incelendiğinde "böyle yapmanız hayrınızadır.." şekilde biter oysaki Kur'anın amir ayetleri katiyet yani kesinlik içerir " tavsiye yerine.. "yap! yada yapın" emri vardır... Kuşkusuz buradan şunu anlıyoruz asıl olanın suçlunun cezalandırılmasıdır.. yoksa binlerce yıl önce olan bir cezanın (yani kırbaç veya benzeri) aynısının buğünde uygulanması değildir.. Kur'an burda bize bireylerin kendi aralarındaki din dışı toplumsal ilişkilerde kendi kurallarımızı komamızı istemektedir.....
Kaynaklar:
1- İslam Ansiklopedisi, Bkz. “mescit”
2-M. Hamidullah, İslam Peygamberi, İstanbul, 1981,11,s. 832
3-Nesei, Mesacid, s. 21
4-İbn Sa’d Tabakatül- Kübra Beyrut, C.1, s.239
5-A. Rıza. UĞURLU, "CEM EVİ", http://www.habercem.com/haberdetay.a...5&Categoryid=4
Şiilikte ikrar ve biat yoktur.
Alevilikte ise ikrar, biat ve teslimiyet vardır. Daha Hakk-Muhammed-Ali yoluna girerken biz Şii/Caferilerden ayrışırız,. Alevi-Bektaşilikte Mümin olma.. ve Kur’ana tabi olma aşağıdaki Biat’le başlar.. Bu biat Kur’ani, Peygamber sünneti ve 12 İmam, buyruğu’na dayanır... ve Dahi İmam Cafer-i sadık Erkanındandır… Hünkar hacı Bektaşi-ı veli, Pir Sultan Abdal, ve Bütün alevi-Bektaşi Bu Uluları taliplerine bu ikrarı verdirerek yola kabul eder.
Alevi-Bektaşi, TESLİM-İ RIZA İLE Bütün canların huzunda, İKRAR CEMİ ile Alevi-Bektaşi olur... Bu Cem, Pir Huzurunda, tüm canların şahitliği ile olur, Can Hz. Muhammed’e 12 İmam’a bağlılık Biat’i (yani sözü) verir. Eğer ki bu sözünden döner ise, YOL DÜŞKÜNÜ kabul edilir.
Bu ikrar cemi şöyle olur.
Hakk-Muhammed-Ali yani Alevi-Bektaşi yoluna Teslim-i Rıza ile girecek Can'a önce Rehber eşliğinde Pir tarikat abdesti aldırır...(Bu abdest Maide Suresi 6. ayet) Böylece can bütün Cem-i Azalarıyla işlemiş olduğu günahlara tövbe eder. Bir daha işlemeyeceğine Tarikat sözü verir. İkrar cem-i Hakk-Muhammed-Ali yoluna girecek Can'nın ölüm anıdır... " ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK" nin sırrı.. İkrar cemi'ninde Erenler diliyle bu şekilde ifade edilir...
Can yola girerken,
"..Bütün tutkulardan, aşırı isteklerden, dünyaya bağlı geçici dileklerden, eğilmelerden kurtulmaya ve özünü gerçeğe adamaya yani öğretiyi benimseyip yola girmeye -“İkrar (Nasip) Alma”-, “ölmeden önce ölmeyi” kabul eder... Burada can'a Piri telkinde bulunur.. Yol'un çok zorlu olduğunu "demirden "leblebi" olduğunu söyler.. Hatta yapamayacaksa.. Hakk-Muhammed-Ali yoluna girmemesi bile tavsiye edilir...
"GELME GELME, DÖNME DÖNME,, GELENİN MALI DÖNENİN CANI..."
Kişinin kendi isteğiyle maddi ve manevi dileklerinden tümden vazgeçmesiyle (yani iradi olarak ölmekle), mana aleminde, ruh bakımından yeniden hayat bulur..Alevi-Bektaşi inancında Batıni yorumda iradi olarak ölen, yani ikrarını alan can, Dünyaya yeniden gelmiş gibidir... işte Alevi-Bektaşi inancında "İKRAR CEMİ" nin sırr-ı hakikati budur...
Böylece Hakk-Muhammed-Ali yoluna giren Can..
Ahirette ise hesabını veremeyeceği ve " Ah keşke dünyaya tekrar dönsekte bu günahları tekrar işlemesek!! ( Mü'minun Suresi 22/99-100)" dememek için bütün hayatını oruçlu, her anını Allah'ın huzurunda hissederek Salat-ı Daim olmaya çalışır. Ölmeden evvel ölür...
İran Şii anlayışındaki Şeriat, Alevilikte Yoktur
Şiilik şeriata bağlı kalınır, Şiilikte minhâç ( aydınlık yol) yani tasavvuf ve tarikat yoktur. Alevilik ise, minhâç ve erkan, yani tasavvufi yoludur.(Aydınlık yoludur).Ehli Sünnet gibi hareket eder ve Sünni düşünceyi paylaşırlar Alevilik ise, şeriat, tarikat, marifet ve hakikat aşamalarını kabul edilir.
Genel olarak bakıldığında Şiiliğin şereiat algılayışı, Şiilikte dinin ayrıntılara ait koşulları (Füru-ı Din )ondur. a-Namaz,b-Oruç,c- Hac d-Zekat e- Cihat etmek f- Humus g- Peygamber soyuna tevella etmek h- Peygamber ve Ehl-i Beyt düşmanlarını teberra ( dışlamak) j-İlahi emirleri tutmak, k-Yasaklarından kaçınmaktırNamaz-oruç-zekat gibi ibadetleri Sünnilikle benzeşir, genel olarak ibadetsel yönlerden ufak farklılıklar dışında ayrışma yoktur.
Bu bağlamda, Şiiliğin/sünniliğin, şeriat algılaması, Alevilikten farlıdır. Şekilsellik zaman ve mekân fetişizmi ön plandadır. Şii anlayışın namazının kıblesi Kâbe, zamanı günlük ve vakitli iken, Alevi Bektaşi, namazı olan halka namazı, kıblesi cemal cemale, ibadet yeri cem evi, vakti genellikle Perşembe gecedir. Günlük namaz bu anlamda alevi Bektaşi anlayışında yoktur, yine cami anlayışı da tarihin hiçbir döneminde Alevi-Bektaşi geleneğinde yoktur.
Bu bağlamda Şii geleneğinde yer alan, ramazan orucu ve Arap-Fars geleneklerine dayanan toplumsal hayatı yönetme olarak algılanan, şeriat anlayışı da alevi-Bektaşilikte bulunmaz.
ŞİİLİK BİR MEZHEPTİR, ALEVİLİK YOL ( TARİKATTİR)
Caferilik ve Şiilik kendini mezhep olarak görmektedir. Alevi-Bektaşilikise, kendini mezhep olarak görmeyip, kendini Allah’a ulaşmak için YOL olarak tanımlarken, . Bu bağlamda Şiilik tarikatı kabul etmez. Ve ret eder.
Alevilik kendini Şu şekilde tanımlar..
Alevilik, İslamın özdür. Türk ve Anadolu halklarının islamı yorumlayış şeklidir.
Alevilik... İslamın Türk ve Anadolu halkı yorumudur..Nasıl.. İslamın Acem ve fars yorumu şiilik.. Arap yorumu sünnilik ise...
Alevilikte Türk ve Anadolu halkı yorumudur...Bu bağlamda arap islam anlayışı olan sünnilik içinde arap gelenekleri ve görenekleri nasıl bulunuyorsa yada iran islam anlayışı olan şiilik içinde Acem ve fars kültürü nasıl baskınsa.. Anadolu Aleviliği içinde de Türk ve Anadolu halklarının kültürleri yaşam tarzları ve dünya görüşlerinin bulunması doğaldır...
Alevilik bir mezhep yada hizip değildir.. Kur'an-ı Kerim'in yorumlanmasıdır... Yani Tarikat yada "Yol" demek daha doğru.. Din ise tekdir... Hepimiz İslamız-Mü'miniz...
"...Sorma be birader mezhebimizi
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır
Çağırma Meclis- Riyaya bizi
Biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır..."
Bu bağlam da Alevi şu kimseye derler :
***LA İLAHE İLALLAH MUHAMMEDEN RESULULLAH ALİ-ÜL VELİULALLAH DİYENDİR...
***Alevi .. Allah'a İnanan.. Hz. Muhammed'i Peygamber olarak kabul eden... Hz. Ali''ye ve Ehl-i Beyt'e tabi ve yolunda olan kimselerdir...
Ve bizler öyle kimseleriz ki...
Bizler İslamın özü... Guruhu Nacilerdeniz...
Peygamber'e Sordular.. Ya Habibullah! Senden sonra kime uyalım?.. Kimin peşinden gidelim?..
Hz. Muhammed Mustafa Buyurdu ki...;
“Güneşe uyun, onda arayın hidayeti.....
“Güneş batınca aya.....
Ay batınca Zühre’ye....
Zühre de batınca iki kutup yıldızına uyun.....diyordu.
Bu hidayet nurlarının kimler olduğunu sorusuna da Hz. Resulullah.ın.. cevabı şu olmuştu:
— Ben Güneşim..... Ali aydır.... Fatıma Zühre (Venüs).... ve Hasan ile Hüseyin de iki kutup yıldızıdır...
ALEVİ-BEKTAŞİ ÖNDERLERİ. PİR/MÜRŞİT/DEDE/REHBER/DEDEBABA İKEN ŞİANIN. İMAMLARI VARDIR
Alevilikte, peygamber nesli Evlad-ı resul Pir, mürşit,rehber,dede gibi kavramlar vardır.Şiilikte bunların hiç biri yoktur.
Ey zahid, Eldedir külli varımız
Cümleden uludur yolumuz
Her suale vardır cevabımız
Ol Kur'an-ı natıktır Sırrımız
PİR:
Allah'a Kul, Peygamber'imiz Muhammed Mustafa'ya ümmet, Ali-el Mürteza'ya talip, ve Ehl-i Beyt' tabi olan canları eğitim, onları bedensel ve ruhsal kirlerden arındıran ve gerçek bir inanan olarak yetişmelerini sağlayan... Hz. Muhamed ve Hz. Ali'nin soyundan gelen.. seyidlerdir.. Pir'ler ancak 12 İmam Neslinden olabilir... sonradan Pir olunamaz...
Mürşid (Dede-baba) :
Hizmet itibari ile Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Haci Bektasi Veli’i temsil eder. Hakk'a... Hakikate ulaşmak isteyen canları eğitip doğru yolu gösteren ve onları birer kamil insan olarak yetiştiren Seyidtir... Mürşit'ler 12 İmam neslindendir.. sonradan Mürşit olunamaz.. Cem Erkanı Başkanlığını yapar, ikrar alır nasip verir. Cenaze, Müsahiplik, Nikah, Sünnet, Ad takar (isim takar).
Rehber:
Görev itibariyle İmam Hüseyin´i temsil eder. Yola girmek isteyenleri hazırlar, yol gösterir. Mürsidin en yakın yardımcısıdır.
MUSAHİPLİK ŞİİLİKTE YOKTUR
Şiilikte, musahip olma koşulu yoktur, Alevilikte ise musahip olma koşulu vardır.
yine Şiilik ile Aleviliği birbirinden ayıran en önemli fark, Musahiplik konusundadır, Alevilikte musahiplik şart iken, Şiilikte böyle bir inanç yoktur, “bütün Müslümanlar kardeştir türünden, Sünni anlayış Şiilikte de vardır..
Oysaki Musahiplik Alevi-bektaşi inanışında önemli bir yere sahip Kur’ani- peygamber sünnetine dayanan bir ilkedir.
MUSAHİPLİK CEMİ: Degerli canlar, musahip arapca kardes demektir. musayip tutma her aleviye şart koşulmuştur. Şöyle ki Bu ibadet... Peygamber Efendimizden kalan bir sünnettir; Müslümanlar Mekke'den Medine'ye hicret ettiklerinde... Mekke'li ve Medineli müslümanlar bir araya toplanmışlardı... Bütün müslümanların hicretinden sonra Ve Allah emri.... Cibril-i Emin nefesiyle Hz. Muhammed Mustafa'ya 'da Hicret emri geldi... Ve yine Hz. Muhammed Allah'ın emriyle Hz. Ali'yi kendi yatağına yatırdı... Medine'ye hicret etti...
Peygamber Medine'ye ulaştığında aşağıdaki Ayet-i Kerime nail oldu...
İsmişah! Bismişah Allah Allah...
Hakk, Dost, Zahir, Batın, Hazır, Gaib. Sırr-ül Sır Erenlerinin Gülcemallerine aşk...
Ber-Cemal-i Muhammed, Kemal-i İmam Hasan, İmam Hüseyin, Ali ra Bülende salavat...
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed-in ve ala Ali Muhammed...
"Onlar ki Hakk'a bağlanıp hicret ettiler...
Mallarıyla canlarıyla Allah yolunda savaştılar
Onlar ki (hicret edenleri) barındırıp yardımda bulundular
İşte bunlar, birbirilerinin dostu ve yâridirler
O kimseler ki İnkâr edip küfre saparlar
Hiç şüphesiz onlarda birbirilerinin yâridirler
Eğer böyle yapmaz (birbirinize dost ve yakın olmaz) iseniz
Her zaman yeryüzünde fitne ve fesata izin verirsiniz...
(Enfal suresi ayet 72-73)
Ve böylece Hakk emri... Peygamber sünnetiyle Muhacir ile Ensar birbiriyle kardes kılındı.
Medine'ye En son. gelen ise... Peygamber'i Mekke'li müşriklerden korumak için O'nun yatağına yatan Hz. Ali idi.... ve kendisine kardes kalmamıştı. Üzgün olan Hz. Ali Peygamber'in yanına gitti... Herkesin bir kardeşi olduğunu kendisinin ise bulunmadığını söyledi..
Peygamber Hz. Ali'ye hitaben dediki; "Ya Ali sen benim dünya ahret kardesimsin, Musa'ya Harun neyse sende bana Öylesin",ve sonrasında orada bulunan bütün müslümanlara hitaben, bu Allah'ın isteğidir. Diye Buyurdu.
Değerli canlar, bu tarihten sonra Alevi-islam inancına sahip kimseler, Hakk emri... Peygamber'imizin sünneti İmam Caferi Sadık'ın Erkanı üzre kendi akrabaları dışında bir kimseyi kendine kardeş kıldı.
Musahipler:
1-Dünya- ahret kardes olup iki cihandada birbirinden sorumludur.
2-Musahiplik evli çiftler arasında ise. ve bu kimselerin kızları birbiriyle evlenemez...
3- Birbirlerine ihtiyaç duyduklarında yanlarında olmaları gerekir.
4- Müsahiplik... Kişilerin kendilerinin karar vereceği bir şey olmayıp... dede-baba'nın izni ve Müsahiplik Ayin-i Cemi ile olur...
5-Kimler bibiriyle müsahip olamaz..
***Dede-baba ve Pir, Taliple
***Alim, cahille...
***Mü'min ile Münafık& İnanan ile İnanmayan
***Piri olan ile Pirsiz olan& düşkün
***Evli kimseler bekar ile
***Genç ile yaşlı
***Zalim, mazlum ile
MÜHAİP OLAMAZ...
**Müsahiplerin hem kendileri hemde aileleri birbirlerinin dünya-ahret kardeşidirler... bekar kimseler arasında olan Müsahiplikler de ise.. sonradan evlilik yada cinsellik içeren her türlü ilişki yasaktır... düşkünlük sebebi saylır.. yoldan düşer..
Allah Eyvallah
Şİİ İNANCINDAKİ MU'TA NİKAHI ALEVİ BEKTAŞİ İNANCINDA YOKTUR
Şiilikte mut’a nikâhı evlilikleri kabul edilir. Alevilikte ise mut’a nikahının varlığı kabul edilmez. Genellikle tek eşliliği kabul eder.
Şii anlayışındaki Muta nikahı şöyledir. Erkek, rızası olan bir kadınla belirli bir ücret karşılığında anlaşarak, belirli bir süreliğine evlenir. Muta nikahı, Sünnilikte ve Anadolu Aleviliğinde uygulanmaz.
islam öncersi acem ve arap kültürünün bir unsuru olan Muta nikahı, İslam'ın ilk yıllarına kadar sürmüş, daha sonra yasaklanmıştır. özellikle harp zamanlarında, uzun zaman kadınlardan uzak kalan as¬kerler için muta nikâhına izin verilmiştir... Türk ve Anadolu geleneklerinde ise, kadın'ın yeri ve konumu nedeniyle böyle bir uygulama olmadığı gibi, kadın erkeğinin yerine geçen o olmadığı zaman aileyi ve hatt toplumu yönetendir.
Kıyılışı:
Erkek, rızası olan kadına, "Beni (...) (aylık) bir zaman için mutalandır" veya " (...) kadar para karşılığında seninle mutalandım" der. Muta nikahı ile evlenen kadın, nikahın süresi ne kadar olursa olsun mirastan hak iddia edemez.
Muta nikahı kıyan erkek, sonradan normal nikahın şartlarını yerine getirip bu kadını sürekli eş olarak olarak alabilir...
Alevi-bektaşi İnancında, kadının iffetinin korunması asıldır.. ücret karşılığı kadınla ilişkiye girmek, dinin emri olamaz. Muta nikahı kesinlikle Alevi-Bektaşi erkanında yoktur. Ve Düşkünlük sebebidir..
Kur'an-ı Kerim'in Nur Suresi kadın ve erkeğin İffetinin korunması üzerine inmiştir.. iffet ve ve namus Güzel ahlakı tamamlamak için inen dinimizin temelidir.
Ücret karşılığı cinsel ilişki dinin emri olmaz.
ŞİİLİK İNANCINDA ŞERİAT ALEVİ BEKTAŞİ İNANCINDA 4 KAPI 40 MAKAM İNANCI VARDIR
Alevilikte 4 kapı 40 makam anlayışı vardır. Bunlar şeriat, tarikat, marifet , hakikattır ve her kapının 10 menzili vardır. Şiilikte ise sadece şeriat vardır.
Şii anlayış, Alevi-Bektaşi anlayışındaki 4 kapı kırk makam öğretisini kabul etmez… şii anlayışta şeriat makamı vardır.. şeriatın batın yorumu olan tarikat, marifet ve hakikat makamları kabul görmez...
Yine hemen belirtmek gerekirki şiilerin Şeriat anlayışında,
Şiilikte dinin ayrıntılara ait koşulları (Füru-ı Din )ondur. a-Namaz,b-Oruç,c- Hac d-Zekat e- Cihat etmek f- Humus g- Peygamber soyuna tevella etmek h- Peygamber ve Ehl-i Beyt düşmanlarını teberra ( dışlamak) j-İlahi emirleri tutmak, k-Yasaklarından kaçınmaktır..
Hemen belirtmek gerekir ki.. şiilerin, Namaz-oruç-zekat gibi ibadetleri Sünnilikle benzeşir, genel olarak ibadetsel yönlerden ufak farklılıklar dışında aralarında ayrışma yoktur...
Alevi-bektaşiliğin Şeriat makamı ise şöyledir...
1. Iman etmek,
2. TEMİZ OLMAK
3. Ibadet etmek,
4. Haramdan uzaklasmak,
5. Ailesine faydali olmak,
6. Çevreye zarar vermemek,
7. Peygamber'lerin emirlerine uymak,
8. Sefkatli olmak,
9. İlim öğrenmek
10.Yaramaz islerden sakinmak.
Şiilikte, semah ve müzik eşiliğinde zikir ibadeti yoktur. Alevilikte ise bunlar ibadetin temel öğeleridir.
Şii inancında zikir, Sünni inançtakiyle paralellikler gösterir. Bu bağlamda Şiilikte zikir, Siilerin Allah'i anma olarak algılanır, semah, ve bağlama eşiliğinde ibadet anlayışı yoktur.
Alevi-bektaşi inancında ise bağlama “telli Kur’an” olarak adlandırılır, bağlama ve semah İbadetin bizatihi kendisidir. Alevi-bektaşi semahını ve Müzik aletiyle ibadeti Kur’ana dayandırır. Müzik aletliyle ibadet Kur2an da Hz. Davut’un Ribabıyla dır..
Degerli canlar..
"....Semâ kelime olarak “işetmek ve dinlemek” mânâlarına gelmektedir. Güzel sesle ve musikî refakatinde coşmak mânâsında da kullanılır.
Tasavvufta Semâ bir vasıtadır. Semâdan gaye ise, ondan meşru olarak faydalanmak ve bu vesile ile insanlara Hakkın kelâmını dinletmektir...
Mevlana'nın dediği gibi....
"... Ol Semâ Hakk âşıklarının gıdasıdır, onda Canan ile (hakikî dost ile) buluşup kavuşmanın lâtif bir hayali bulunur. Ve semâ manevî hal sahibi olan gönüller için bir döşek gibidir..."
Bu manada Alevi-bektaşi Ayin-i cemlerinde Semah, İbadetin bir parçasıdır...Semah; Kişinin Hakk-Muhammed-Ali aşkıyla kendisinden geçmesini, çoşmasını ifade eder.... Semah bu manada bir yüceliştir... Allah'a yöneliştir...Adeta kanat çırparak Hakk'a doğru yönelişin manevi bir yolculuktur...
Semah bir dans veya folklorik bir gösteri değildir...Aksine kaynağını Kur'an-ı Kerim'den alan bir ibadettir...
İsmişah! Bismişah Allah Allah...
Hakk, Dost, Zahir, Batın, Hazır, Gaib. Sırr-ül Sır Erenlerinin Gülcemallerine aşk...
Ber-Cemal-i Muhammed, Kemal-i İmam Hasan, İmam Hüseyin, Ali ra Bülende salavat...
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed-in ve ala Ali Muhammed...
"And olsun o saf bağlayıp dizilenlere,
O Kanatlarını açıp toplayarak uçanlara,
O haykırarak zikir okuyanlara..."
(SAFFAT SURESİ: 1-2-3)
Alevi-Bektaşi Ayin-i Cem'inde Semah'a duranlar... Hakk-Muhammed-Ali postu önünde... önce saf bağlayıp, dizilirler.... Destur verilince... Hakk-Muhammed-Ali aşkıyla kanatlarını açıp, toplayarak uçarcasına kendilerinden geçip Ol Hakk'ı zikrederler...
Bütün Semah'larda kollar açlıp kapanır...ve Böylece Kur'an hükmü yerine gelsin istenir... Şüphesiz Ol Hakk'ı şeksiz gümansız zikredenleriz biz... O'nu yücelten, ve her dem ananlarız biz...Daim salat ve Zikir üzre olanlarız biz...
ALEVİ BEKTAŞİ İNANCINDA HALKA NAMAZI VARDIR Şİİ İNANCINDA Kİ NAMAZDAN FARKLIDIR
Degerli canlar..
Şimdide Alevi-bektaşi İnancındaki namaz/niyazın genel özelliklerini inceleyelim..
Alevi-bektaşi islam Ekolünde, Namaz İbadeti, "cem" adını almaktadır. Namaz'a "halka namazı" yada "Niyaz" adı verilmektedir. Cem ibadeti İslam ve Kur'an daki namaz buyruğunun uygulanma biçimdir. Teolojik olarak kaynağı Kırklar meclisidir.. icra edildiği mekan Cem Evleridir.
Genel Özellikleri:
1-Alevi-bektaşi islam ekolünde namaz Allah'a yakarış ve dua etkinliğidir, ibadettir. bu etkinlik bireysel olarak yapılabileceği gibi toplu olarakta yapılabilir.
2-Namazın ( Dua/zikir anlamı ötesinde, bedensel olarak yapılan ruku-Secde-kıyam dışında ) belli bir şekli ve şemali yoktur. her toplum kendi kendi kültürü/gelenekleri belli bir şekli içerisinde bir takım şekiller oluşturabilir. asolan niyettir.
3-Namazın zaman ve mekan sınırlaması yoktur.. bu anlamda günlük beş vakit yada üç vakit namaz söz konusu değildir... bu anlamda sünni/şii namazlarındaki vakit ve şekil unsurları tümüyle zorlama yorumlara aynı şekilde, Arap ve Fars halklarının kültürlerine dayanmaktadır.
Bu nedenle namazı belli bir şekle hapsetmek, Kur'ani değildir... Kur'an da Allah yatarken, ayaktayken, otururken ibadet edilebileceğini net biçimde belirtmiştir.
4-Alevi-bektaşilerin namaz /niyaz (halka namazı) konusundaki geliştirdikleri içtihat ve yorum, mensup oldukları kültürün doğal bir sonucudur. Bu bağlamda cem ayini, İslamın İbadet emrinin Alevi-bektaşi uygulama biçimidir.
5-Alevi-bektaşinin ibadeti cem ayinidir. başka türlü ibadet Alevi inanç kültüründe olmadığı gibi Alevi-bektaşi geleneğine de aykırıdır...
6- Cem ayini, İçerisinde barındırdığı "dara Durma" yani KIYAM, Tecella ve Temenna yine Rukü ve defelarca icra edilen secde... İslamın İbadet buyruğunu karşılayan en güzel ritüeldir.
7- cem Ayini dışında başka türde bir namazı benimsemek yada bunu savunmak Aleviliğin eritilmesi, asimilasyonu çabasından başka bir şey değildir.
8-Kur'anda vakit belirtilmeden, açıkça belirtilen tek İbadet Cuma İbadetidir. Alevi-bektaşilerin Cem Ayininin Yapılış vakti, yani Perşembeyi Cumaya bağlayan gece, Cuma İbadeti vaktidir... Cuma İbadeti vakti Cuma günü süresinin tümüdür. Bu sürenin herhangi bir bölümünde İbadet ifa edilebilir.
9-Cuma namazı yada Cuma ibadeti Kur'an da Kadın-erkek ayrımı yapılmadan tüm inananlara emredilmiştir. Bu bağlamda, Alevi-bektaşi kadın erkek birlikte cem yapmaları Kur'ansal buyrukla örtüşen Peygamber ve 12 İmam sünnetine uydgun bir ibadettir...
ŞİİLERİN KIBLESİ MEKKE İKEN ALEVİ-BEKTAŞİNİN KIBLESİ CEMAL CEMALEDİR
Birçok Forum konusunda, alevi-bektaşilerin eleştirildikleri bir başka konuda namaz kılarken neden kıbleye yönelmediğimizdir.. Hem bu konuya açıklık getirmek hem de Alevi-bektaşi islam anlayışı ile sünni ve şii/caferi islam anlayışları arasındaki temel farklılıklar üzerinde duralım....
1- Alevi-bektaşiler... Korkutan, ateşlere atan, insanlara kin nefret duyan, lanetler okuyan, Öfkelenen hata yaptığında bunun hesabını öte dünya yerine burda soran bir Allah'a inanmazlar... "BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM" KELİMESİNİN ANLAMI OLAN, Esirgeyen, bağışlayan, seven koruyan, sevgi tanrı'sına inanırlar..
2- Alevi-Bektaşi Yüce Allah'ın Kur'an-ını süni yada şii/caferi gibi zahiri anlamda okuyup yorumlamaz...Bu anlamda sünni ve şii yada caferi Kur'an yorumları yerine... Evlad-ı Resul DEDE-BABA larının, Pirlerinin Kur'an yorumlarına itibar eder...Zaten bizimde Ayin-i cem'lerde okuduğumuz Kur'an dışından değildir ki...Kur'annın bizzat kendisidir..biraz kelamlar üzerine düşünen bunu görecektir.
3-Alevi-Bektaşi Ayini cem'inde Önce Allah sonra Hz. Muhammed sonra Hz. Ali ve 12 İmam'a selam getirilir...Ehl-i Beyt aşkına göz yaşı dökülür.. Lütfen Ayi- Cem'de sırasıyla neler yaptığımıza bakınız? Neresi Kur'an dışı neresi islamın dışında
4-Gelelim Namaz konusuna...Degerli canlar... Kur'an da Salat vardır.. bu anlmada salatın bir çeşidi olan namazda vardır...
Alevi-bektaşi namazın kendisine karşı çıkmaz.. Alevi-bektaşi "GÜNLÜK 5 VAKİT NAMAZ" anlayışına karşı çıkar.. Çünkü Kur'anda bu yoktur...Kur'anda namazı HERGÜN Kılınacak şekilde bir ibare yoktur.. Kur'an dua etmek için salat ve zikir için zamanlar tavsiye etmiştir... Yüce Allah dileseydi.. Bunları hergün yapın derdi...Böyle bir şey yok...
Sadece Kur'an ibadet için belli zamanlar insanlara önerir.. Kuşkusuz Allah herşeyi bilendir.. sabah erken... Gün ortası .. yada akşam yatarken.. ibadet yapın der Allah.. Bu kör vakitleri tercih etmemizi tavsiye eder.. Başka ayetlerde öncelikle gece yapılan ve tek başına olan ibadeti bütün ibadetlerin en üstünü olarak kabul eder.. Allah bizler için zorluk istemez... günün koşuşturmacası içinde yapılacak ibadetin... RİYAYA SAPABİLECEĞİNİ GÖREBİLENDİR.
Alevi bektaşi İbadetini gece yapandır.. Farz olan Cuma ise.. Alevi-bektaşilikte perşembe ve Cuma akşamları Ayin-i cem yapılarak yerine getirilir... Ayini cem Her hafta yapılır...AYİNİ CEMİN DİĞER ADI MUHARREM HARİÇ HER HAFTA YAPILDIĞI İÇİN.. 48 PERŞEMBE İBADETİ DİR
Namazın şekli ve olmazsa olmazları Kur'an da gösterilmiştir.. (RUKU-SECDE-KIYAM) Ayini cem de kılanan namaz da bunların hepsi vardır... Demekki Alevi-bektaşinin kıldığı namaz... şekil olarak Kur'anidir.. Buna kimse bir şey söyleyemez...
Gelelim Kıble meselesine... Allah gönüllerde mekan tutandır...Bunun Kur'an ayetleriyle ispatını yaptık... Bu yüzden cemal cemale secde olunur.. Kur'anda... doğununda batınında her yönün Allah'ın olduğu...Her ne yana dönseniz.. Tanrı cemalini göreceniz söylenmez mi* Yüce Allah Bütün kaninatı..18 bin alemi... Hz. Adem'e secde ettirmedi mi* ve secde etmeyenide lanetlemedi mi? Kim ademe secde etmedi sadece ŞEYTAN... şimdi sizi cemal cemale secdeden alıkoyanlar neye hizmet ediyorlar.. Kur'ana karşı gelmiyorlar mı?
Yine unutmayalım... doğuyada batıyada yönelsen, Her yerin Allah'ın olduğunu.. Allah'ın dileğini, doğru yolu bulduracağını söyler..
" ...İnsanlardan aklı , idraki olmayanlar diyecekler ki: " bunları yöneldikleri kıbleden döndüren sebep de nedir? Doğu da Allah'ındır Batı da . Dilediğine doğru ve düz yolu buldurur... Bakara 142:".
Yine şu sırrı görelim.. bakın kabenin içinde bütün canlar.. kadınlı erkekli karışık ibadet etmez mi?..Beytullah ta yani kabede yön yoktur.. dileyen istediği yöne döner namazını kılar.. Mekke'den uzaklaştığınızda ise herkesin kabeye dönmesi espirisi.. Kur'andaki cemal cemale kılanan ayetin manasından kaynaklanır.. Canlar.. bir uzay aracıyla göge çıksanız.. dünyanın her yerinde müminlerin namaz kıldıklarında tek bir yöne yöneldiklerini ve koskoca bir halka oluşturduklarınızı.. birbirine secde ettiklerini dev bir halka namazı kılındığını göreceksiniz...
Yüce Allah hepimizin gözündeki perdeyi kaldırsın.. gerçekleri göstersin.. Hakkikat sırrı manasına erdirsin.. sizlerde görün artık... bizi ayıplıyorsunuz ama sizin namazınızda halka namazıdır.. kabeye yönelerek zaten sizde cemal cemale niyaz olup,.. halka namazı kılıyorsunuz..görün artık... yani aslında sünniler ve şiiler bizi eleştiriken bile birbirilerine karşı yüzlerini dönüyor bizim Hakk namazımızdaki.. gibi cemal cemale niyaz oluyorlar... AND OLSUNKİ BİZ SADECE SIRLARA EREN MARİFET ERENLERİNİN YOLUNDAYIZ... Allah'a asi olanlar değiliz.. yaptıklarımız Kur'an dışı değildir.. zahiri değil batını bilenleriz..
Kuşkusuz Kur'an marifet ehli için... sırları bilenler için, kendi kendini yorumlayan ve açıklayan tek kitapdır Kur'an'dır.. Bu yüzden Evlad-ı Resul 12 İmam nesli Pirlerimiz bu sırra vakıf oldukları için cemal cemale secde eder.. namaz kılarlar...Alevi-Bektaşilik şeriatın ötesinde.. tarikat makamıyla başlar.. şeriat makamında ibadetin anlamı ve neden nasıl soruları sorulmadan sırlara vakıf olmadan.. ibadet edilir.. şeriat imanı cahillerin imanıdır.. Alevi-bektaşilikte bu hatadır.. Yüce Allah İbadetin manasını bilerek ibadet etmemizi bizden ister..
Kuşkusuz söylenecek açıklanacak pek çok sır vardır... Ve bilmenizi isterimki Alevi bektaşilik Kur'anın özüdür... Her hareketimiz Kur2andandır..
fakat şeriat ehli bunu anlamaz.. Şeiatta ZAHİR ÖNEMLİDİR.. Tarikat ve öte makamlarda batın... şeriatı geçtikten sonra sırlar verilmeye.. canların gözündeki sır perdesi kaldırılmaya çalışılır...
ŞEİATIN EVLİYASI, TARİKATIN KAFİRİDİR..
Bakın canlar.. Bu sır dolu cümlenin manası bilinse idi Alevilik ile Sünnilik ve şeriat makamı karşılaştırılmazdı.. Şeriata göre tarikat makamında olanlar kafirdir... Nesiminin.. Pir sultanın.. Halacı Mansuru hatta Yunus Emreyi... Molla kasımlar hep kafirlikle şeriata aykırılıkla suçlamadımı.. haklarında ölüm emri çıkarmada mı?...
Oysa asıl kafir.. ve dinden çıkan şeriatın evliyası.. şeyhüsselamı. mollası.. idi..
"...Ey Yüceler Yücesi Allah'ım... Gürühu Naci'lerdendik... kafir sayıldık.. Bir zaman dara çekİldik.. bir zaman derimizi yüzdüler.. bir zaman.. bedenimizi yakıp göğe savurdular...
Affet Tanrı'm onları bilmediler... bizlere gösterdiğini onlara göstermediğin için seni anlamadıLar.."
Bütün Peygamberler kendilerine asi olan kavimleri için bile Tanrı'ya böyle yalvardılar... Hz. İsa çarmıha gerilirken... Hz. İbrahim.. ateşe atılırken... Halacı mansur ve nesimiler katledilirken.. hep aynı kelam vardı ağızlarında...
YÜCE Allah'IM AFFET ONLARI,, BİZE GÖSTERİLENİ ONLARADA GÖSTER.. SIRALARA VARMALARI İÇİN GÖZLERİNDEKİ PERDEYİ KULAKLARINDAKİ MÜHRÜ KALDIR YA RABBİ..."
Şİİ İNANCINDA DÜŞKÜNLÜK/DAR-I MANSUR YOKTUR
YOL DÜŞKÜNÜ OLMAK
Alevilik yani Hakk-Muhammed-Ali yolu... Şeriat makamından sonra gelen....anlam ve manasını bulan bir yoldur... Şeriat Ehli alevi olamaz...Hakk'a Ulaşamaz... "yol düşkünü" Tarikat makamına laik olamayan.. Edeb-erkan'ına uyamayan, aşamayan... ve şeriat makamına düşen anlamanındadır...
Yoksa Düşkün sayılan can, sünni/şii islam anlayışındaki gibi eli kolu kesilmez.. yada öldürülmez.. Sadece toplumdan dışlanır.. kimse bu Can'a, temel ihtiyaçları dışında yardım edemez.... Hatta konuşamazlar bile.. bu bir çeşit yaptırımdır..
Alevi-bektaşi anlayışında en ağır ceza olan bu ceza.... Ayin-i Cem'de toplum rızası ve kararıyla verilir... yol düşkünü can çok büyük bir suç (cinayet-zina- vb) işlemiş ise geçerlidir... Bazen can, düşkünler ocağına da gönderilebilir... fakat bu ceza Allah adına ve O'un yetkilerini paylaşarak yada din adına verilmez.. Sünni şeriat mahkemerinden farkı budur.... Ayrıca dede yada baba'da "Yol Düşkünü" olabilir.. O'da diğer canlar gibi Hakk-Muhammed-Ali Meydanında yargılanabilir..
Dar-ı Mansur' da... Birbirinden Razı olmayan canlar..
Dede-baba ve Cemaat huzurunda...
Canlar birbirinizden Razı mısınız Telkini ile... (üç kez söylenir...)
Dile gelinmesi ve şikayetin arz edilmesiyle başlar..
Birbirinden şikayetçi canlar, Yan yana gelerek sağ ayak baş parmağı sol başparmağın üzerinde ayaklar kilitli baş önde eller göbek hizasında bağlı Huzura gelerek Dar'a durur..
Hakk-Muhammed-Ali Dar'ında, Canlar birbirinden Razı olup, birbiri üzerlerindeki haklarını helal ederlerse... Ayin-i cem'e geçilir..
Rızalık alınmazsa.. Hakkı yenen can, diğerinden hakkını talep eder.....Fakat asla bedenine ve canına kast etme, intikam gibi karşılık verme şeklinde olamaz bu ceza... Bu yasaktır..
Karar verme, Dede-baba'ya ait değildir... Canlar kendi arasında helalleşir...
Dede-baba sadece uygulayandır...eğer bu dünyada canlar birbirinden Razı olur ise... (bu şarttır.. yoksa rızalık alamayan Ayin-i cem'e de giremez..) sorun çözümlenir.. Yok razılık verilmez ise.. İlahi ceza Allah'a aittir ve Ulu divana... mahşerde karşı karşıya gelinir...
Cemaat ve huzurunda suçlu görülen can,
Tarikatten düşer... Yani yoldan düşer, fakat bu can'ın dinden çıkması yada aforoz değildir.. düştüğü yer şeriat makamıdır.. çünkü can... Cemal cemale kıldığı halka namazının.... Tuttuğu orucun...ve cümle ibadetlerin anlamına erememiş.. hamlığı üzerinden gitmemiştir.. daha çiğdir.. pişmesi gerekir...
Degerli canlar...
Hakk-Muhammed-Ali yolundan düşen yani Tarikat makamından mahrum kalana bir daha bu kapı açılmaz..."Yol Düşkünü olan, bir daha ayin-i cem'e giremez...Şeriat makamından öteye geçemez..
Hakk-Muhammed-Ali yoluna girişte Pir Can'a telkinde bulunur... Bu Telkin'in işte Yolun zorluğunu ... Güçlüğünü anlatmak içindir..
"GELME GELME.... DÖNME DÖNME!... GELENİN MALI DÖNENİN CANI!...".
Alevi-bektaşi inancında Hakk-Muhammed-Ali yoluna..."İKRAR CEMİ" yapılarak girilir.. Bu cem, Can'ın dünyadaki heves ve nefsini öldürdüğü ayindir... Bu şekilde yola gelen can malından varlığından vaz geçer.. dünya hevesini bir yana bırakır...İkilikten, hasetten, cümle benlikten arınır..... (GELENİN MALI, denmesi bu yüzdendir...) Hırstan kibirden arınmak... Her türlü dünyevi isteklerinden arınmak,. zordur... "Bu nedenle Can'a yola girmeden telkinde bulunulur...
Hakk-Muhammed-Ali Yolu için..
"DEMİRDEN LEBLEBİDİR YENİLMEZ....YÜCE DAĞDIR AŞILMAZ..." denir... Bu cem Can'ın ölümü olarak kabul edilir... "ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK" tabiri... Bu Ayin'i Cem için kullanılır...
Bu koşulları kabul eden Can.... Pir'ine Hakk-Muhammed-Ali Yolundan dönmeyeceğine dair... Bağlılılğını sunar.. Pir'de Ceddi Muhamed-Mustafa adına... Bu canları Din-i İslama Ehli-Beyt yoluna kabul eder....
"EL ELE EL HAKKA'A"
"... Sana bağlılıklarını bildirenler, Allah'a bağlılıklarını göstermiş olurlar: Allah'ın eli onların elleri üzerinedir. O halde, kim ahdini bozarsa yanlızca kendi alehine bozmuş olur. Ve kim Allah'a karşı taahüdüne uyarsa, Allah ona büyük bir ödül ihsan edecektir. ( Fetih Suresi 48/10)"
İkrar Cem'inden önce TARİKAT ABDESTİ ALDIRILIR.....Can, daha önceki cümle günahlarına tövbe eder... AYİN-İ CEM BAŞLAR...Ayin-i cem bittiğinde... Can...Yeniden doğmuş ve dünyaya yeniden gelmiş kabul edilir.. Yani DİRİLMİŞ.. CAN Bulmuş sayılır... Böylece Can.. islam olmuş ve Mü'min olmuş sayılır...Nefsini öldürmüş.. hakikatler dünyasında gözünü açmıştır..
Eğer ki...Bu Can...yoldan düşerse...
Telkin edilen... "DÖNENİN CANI" gider yani..... Tarikatten düşen... Hakk-Muhammed-Ali yoluna asi olan.... Bir daha asla Tarikata giremez.. Bu kuraldır... Bu can için bir daha İkrar cemi yapılmaz.. Can artık ŞERİAT'nın ehlindendir...Bu makamdan yukarı çıkamaz...Artık Bu Şeriat ehlindeki bu can ölüdür..gerçeğe gözünü açamayan anlamında... gözündeki sır perdeleri açılmamış manasında.... Nefsine uyan.. Ölü kabul edilir... kimse Bu cana selam dahi vermez.. yeme ve içme ihtiyaçları dışında münasebet yasaktır... Can bazen toplumdan bile süreülebilir...
Bu yüzden "YOL DÜŞKÜNÜ" olmak yaptırımların en büyügüdür.. Alevi-bektaşilik içinde... Çok büyük şuçlar işlenmedikçe... bu ceza verilmez...
ŞİİLİK İNANCINDA LAİKLİK YOKTUR. DEVLET DİN DEVLETİDİR
Alevi-bektaşi inancında devlet dini esaslara göre yönetilemez...İken şiilik devletin dini esaslara göre yönetilmesini savunur..
bu bağlamda alevi-bektaşiliğin görüşünü sunalım
Öncelikle "ŞERİAT" kelimesi üzerinde duralım.. Şeriat esasen dini hükümler anlamında kullanılmaktadır... Bu anlamda kimse şeriata karşı gelemez.. çünkü bizatihi dinin emir ve yasaklarını bildirir..
Sorun ise şurdan kaynaklanır.. Acaba şeriat hükümleri bireyin dışında toplumun tümü için uygulanabilir mi? Eğer uygulanacaksa Kim? kim adına ve nasıl uygulayacaktır? Bunun da ötesinde Kur'an-nın Toplum yaşamı üzerine olan hükümleri Kur'anın amir hükümleri midir? yoksa tavsiye hükümleri midir? Bunun da üzerinde durmak gerekecektir..
Kur'an-ı Kerim bir çok ayetinde Dinin, Allah ile Kul arasında olduğunu... herkesin kendi hesabını kendi vereceğini... Açık bir şekilde belirtmiştir...Kur'anın bu hükümlerinden İslamın toplum yönetme iddasında olmadığını bireysel anlamda kişilerin yaşamlarına ilişkin olduğunu anlıyoruz.....
Yine bakıyoruz ki her coğrafyanın kendine özgü bir şeriatı var mesela Afganistandaki taliban.. mısırdaki müslüman kardeşler... yada İran veya arabistan'daki şeriat anlayışları gibi ve yine çoğu zaman bu şeriat anlayışlarınında birbiriyle çeliştiğini ve birbirlerini kafirlikle Kur'an a uymamakla suçladıklarını bile biliyoruz.. O zaman sormak gerek Hangi şeriat? Tek bir şeriat mı var? Tüm bunlar islamın yanlızca Allah ile kul arasında olabileceğini.. asla bir toplum yönetmek için kullanılamayacağını göstermektedir.. zaten islamında böyle bir amacı yoktur....
Yine tartışmamızı Türkiye üzerinden yürütürsek; Bugün bize şeriat olarak gösterilen Türban başta olmak üzere bir çok Kuralında Kur'andan olmadığını, çoğunlukla arap ve fars kültüründen geleneklerinden olduğunuda bugün bizler biliyoruz.. şimdi başka bir soruda aklımıza gelebilir.. bize Kur'an mış gibi gösterilmyeye çalışılan bu Şeriat dedikleri bu uydurmalar ne kadar islamidir...Toplumların kültürlerinden ve geleneklerinden dine eklenen ögeler dinin özü ile ne kadar içe içe geçmiştir? Bunların ne kadarı dinin özü ne kadarı ilavedir?... Bunların ayrımını yapmak imkansızdır.. o zaman biz hangi kuralı ne adına insanlara şeriat yada din emri diye uygulayacağız?..
Yine Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetinden biliyoruz ki.. Din adına hüküm veren yada Allah adına yargılayan ceza veren veya O'nun adına hareket eden "RUHBAN" sınıfıda yoktur... Bu kesin bir şekilde yasaklanmıştır... Kur'an hükümlerini uygulayacak olanı, Kur'an'nın bizzat kendi yasakladığına göre...Yani Allah adına hüküm verme yasaklandığına göre islam nasıl toplum yöneten kurallar risalesi olabilir?
Bunun da ötesinde, İslam dininde zorlama olmadığı açık bir şekilde dile getirilir... Bu anlayış Alevi bektaşi islam anlayışında "TESLİM-İ RIZA" olarak bilinir... Kimse kimseyi zorla müslüman yapamayacağı gibi.. Kendine Müslümanım diyen bir kimseyi de zorla islamı kaidelere uymaya da zorlayamaz... Kur'an-ı Kerim'de Allah Peygamber'e bile zor kullanmayı yasaklamıştır..." Ey Muhammed! Seninle din konusunda tartışmaya girerlerse, Onlara deki sizin dininiz size benim dinim bana... Kuşkusuz senin görevin tebliğ etmektir..."
Şimdi peygambere bile tavsiye ve tebliğin ötesinde verilmeyen bir yetkiyi bugünün alade insanları nasıl inananı-inanmayanı yada kabul etmeyeni, eleştireni olan milyonlarca kişiden oluşan bir topluluğa böyle inanacaksınız Bu Allah emridir? diyebilir... dahası bu Kur'an hükümlerini bir ülkeyi yönetmek için kullanabilir...
Peygamber yaşarken dahi inanmayanlara.. Toplumun çoğunluğu müslüman olduğu halde Kur'an ve islam hükümlerini uygulamamıştır...Bizler yine el-kol kesme veya taşlanarak öldürme olan Recm cezasının da peygamberden önce cahiliye arap geleneği olduğunu.. peygamberin bu ilkel cezaları kaldırdığını biliyoruz...
Şimdi bazı kimseler Toplum Yaşamını düzenleyen Kur'an hükümlerinden bahsedecek...(Kısas-miras-cihat-kadın erkek üzerine olan hükümler),
Degerli canlar ilgili Kur'an ayetlerinin tümünün zamana göre değişebilecek tavsiye hükümler olduğunu hemen söyleyelim.. İslam... indiği dönemde, cezasız kalan suçun toplum içerisinde huzursuzluğa neden olacağına işaret etmiş.. O zamanın koşullarına uygun cezalar verilmesini tavsiye etmiştir...İlgili ayetler incelendiğinde "böyle yapmanız hayrınızadır.." şekilde biter oysaki Kur'anın amir ayetleri katiyet yani kesinlik içerir " tavsiye yerine.. "yap! yada yapın" emri vardır... Kuşkusuz buradan şunu anlıyoruz asıl olanın suçlunun cezalandırılmasıdır.. yoksa binlerce yıl önce olan bir cezanın (yani kırbaç veya benzeri) aynısının buğünde uygulanması değildir.. Kur'an burda bize bireylerin kendi aralarındaki din dışı toplumsal ilişkilerde kendi kurallarımızı komamızı istemektedir.....
Sonuç olarak; belirtmek gerekir ki... İslam Kul ile Allah arasındadır.. Rıza anlayışı esastır.... İslam insanları Toplu toplu yargılayamayacağına göre Kur'anın emir ve yasakları da sadece bireyleri ilgilendirir.. yine bu kurallara uymak yada uymamakta Bireylerin tercihidir... Tanrı insanları Bu seçimde özgür iradeleriyle başbaşa bırakmıştır.. şimdi Tanrının tanıdığı bu serbestliği, Normal kimselerin Allah yerine geçip, Allah adına hükümler vererek... insanları Kurallara uydurmaya çalıştırması hiç kuşkusuz Allah'a ve Kitabına isyandır... Allah yerine geçip hüküm vermektir...
Hakk yada ceza.... din konusundaysa; Din... Allah ile kul arasındadır... Bu konuda kişiye ilahi cezayı Tanrı verecektir...Kendisi de Kul olan "hata yapan" kişilerin tanrı adına ceza vermesi hem Kur'ana ters.. Hem Allah yerine Hüküm verildiği için Şirk hemde Ahret ve mahşer'i ortadan kaldığı için kendi içerisinde Çelişki içermektedir...
Hak ve Ceza... Dünyevi.. kişilerin kendi arasında meydana gelmişse... Kur'an bu konuda yol gösterici olup, haksız fiilin cezasız kalmması mutlaka cezalandırılması gerektiğini... toplum huzur ve barış için gerekli görmekte.. tavsiyelerde bulunmaktadır.. ama kesinlikle zamanlar ötesi... her döneme hükmeden kesin cexzalar önermez.. bunu insanların kendi örf ve adetlerine bırakarak Eger suç varsa Cezasız kalmaması gerektiğine işaret etmektedir.
ALEVİ /BEKTAŞİ İNANCINCINDAKİ KIRKLAR İNANCI ŞİİLİKTE YOKTUR
Alevi-Bektaşi'nin Miraç İnancı Kırklar İncıyla dile getirilir.. şii'lerin Miraç anlayışı ise.. Kırklerı kabul etmez, Sünni Miraç anlayışını benimser
Şimdi bu konuyla ilgili Bilgi sunalım..
Degerli canlar...
Bu gün Miraç konusu üzerinde durmak istiyorum.. öncelikle Miraç'ın bilimsel anlamda ne anlama geldiği üzeinde durulacak..Miraç kelimesi ARAPÇADA BİLİMSEL ANLAMDA ELE ALINACAK, sonrasında sünni anlayıştaki miracı kendi içerisindeki çelişmelerini, aktaracağım. Sonraki mesajımda ise Alevi-bektaşi teolojisinde. Miraç ve peygamber'in Mihracındaki Kırklar anlayışını sizinle paylaşacağım..
MİRAÇ: Sözcüğü arapçadır. yükseğe çıkmak, yükselerek yol almak anlamına gelen "URUÇ" sözcüğünden türetilmiştir...
Kur'an-ı Kerim'de bu sözcük astronomik zamanla ölçülemeyecek biçimde manevi yükselme/ruhsal bir yükseliş anlamına gelmektedir.. başka bir değişle bu yükseliş metafizik bir yükseliştir. nitekim MEARİC SURESİ'NİN 4. Ayetinde.. şöyle denilmektedir..
" Melekler ve ruh O'na (Tanrı) ölçüsü elli bin yıl olan bir günde uruç ederler."
"Uruç" sözcüğünden hareketle anlamlandırılan Miraç sözü, yüksek derece/ Yüksek mertebe anlamına gelmektedir... Aynı zamanda bu sözcük, manevi yükseliş için kullanılan her çeşit araç-gereç ve yol anlamına da gelmektedir.
Miraç konusuyla ilgili ele alınması gereken bir başka sözcükte "İSRA" sözcüğüdür... bu sözcük arapça'da "gece yürüyüşü" anlamına gelmektedir...
İsra Suresi 1. Ayet:
"...Geceleyin kendisine ayetlerimizden bir bölümünü gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini kutlu kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren (tanrı) eksik niteliklerden uzaktır. O, gerçekten işitendir, görendir."
Bu ayet, Mirac'ın gece olduğuna kanıttır. Mirac olayıyla ilgili bir diğer sözcükte "burak" sözcüğüdür. Bu sözcük arapçadaki.. "berk" yani şimşek sözcüğünden türetilmiştir. Burada hıza dikkat çekilmek istenmiştir... Miraç'ın metafizik bir olay olmasıyla örtüşen bu sözcük.. sözcüğün herhangi bir varlık değil.. simgesel bir anlama sahip olduğuna kanıttır...
Sünni (hanifi) İnanışta... peygamber, Mekke devrinin sonlarına doğru bir gece tanrı tarafından, mekke'den Kudüs'te bulunan Mescid'i Aksaya'ya isra7gece yürüşü yoluyla götürülür, oradan da sidre'l- Münteha ve Cennetül Me'va'ya yükseltilir. Bu noktaya kadar kendine refekat eden Cebrail refakati bırakır ve peygamber, "refref" adı veilen bir vasıta ile Tanrı katına kadar getirilir...
Hz. Peygamber, mekke'den Kudüs'e olan yürüyüşünü Burak ile yapar, Kudüs'e gelmeden yolda Hz. Musa ile karşılaşır orada 2 rekat namaz kılarlar, mescid-i Aksa'da ise O'nu bütün peygamberler karşılarlar, Hz. peygamber bütün peygamberlerle 2 rekat namaz kılar ve hutbe okur.
Yine başka bir rivayete görede, Hz. İsa'nın doğduğu Betlaham'a uğrar, orada da 2 rekat namaz kılar,ve bugünkü Kubbe-tü's Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak taşının üzerinden. peygamber gögün katmanlarına çıkar.. sırasıyla yedi arş geçer..bütün peygamberlerle görüşür. (kaynak: Buhari, Müslim, Nesai ve Kütüb-ü Sitte)
SÜNNİ/Şİİ ANLAYIŞINDA MİRAÇ VE ÇELİŞKİLERİ
1- Sünni islam anlayışında ilk olarak mirac'ın kaç kez olduğu konusunda tartışma vardır... Birçok sünni itikatte.. Biri mekke'de diğeri Medine'de olmak üzere en az iki kez Hz. peygamber'in Miraca çıktığından tutunda, ikisi Mekke'de, 118'i Medine'de toplam 120 kez Miraç yaşandığına ilişkin hadisler bile vardır.
2- Sünni/şii itikatler içinde.. ikinci büyük çelişki ve tartışma ise..Miraç'ın mahiyeti ile ilgilidir. Kimisi Hz. Peygamber'in Ruhen Miraca çıktığını savunurken.. Kimiside hem bedenen hem Ruhen çıktığını savunur...
3- Sünni hadis kaynaklarının bir kısmı hem benen hem ruhen Miracın olduğunu savunurken.. bir kısmıda buna muhalefet eder, miracın rüya olduğunu savunur,miracın Ruhen olduğunu savunanlar peygamber'in eşi aişeyi kaynak gösterirler.. Ayşe'ye göre Peygamber hep yanındadır, bedeni hiç yataktan ayrılmamıştır.dolayısıyla Miraç bedensel değil ruhsaldır...
4- Kur'anda peygamber'in diğer peygamberlerle görüştüğü ve Allah ile namaz pazarlığı yaptığı iddiaları ise.. saçmalığın doruğudur.. Buna göre Peygamber musanın akıl vermesiyle Allah'a ricada bulunuyor.. böylelikle Kullarının 50 vakit namazla zorlanacağını anlamayan Allah Hz. Musanın sözüyle gerçeğe erip namazı 5 vakte indiryor.. böyle bir saçma miraca inancına sahip olan sünni inançın çelişkileri birden fazladır.
Daha kendi aralarında ve şiilerle bile miraç konusunda hem fikir olamıyan sünni ve şii islam ekolleri hatta miracın sayısında bile birbirine giren bu islam ekolleri, her ne hikmetse. alevi-bektaşi miraç teolojisine ve Kırklar inancına taarruz ve saldırıda hem fikir içerisindedir.
Saygı ve sevgilerimle
Yazın oluşturulurken yararlanılan kaynak: Mustafa cemil kılıç. "Hangi sünnilik?
SÜNNİLİK VE ŞİİLİK BİRÇOK NOKRADA BİRLEŞİR
Sünnilik ve Şiilik
1-sünnilik ve şiilik zaman zaman birbirini kafi ilan etme noktaslarına gelmişken günümüzde . sünniler şiileri kendilerine yakın bulmaktadır..
2-Sünniler şiilere laf söyledndiğinde "Ehl-i kıble tekfir edilemez." söylemini geliştirmiştir. Ehl-i kıbleden kasıt kabeye yönelip namaz kılanlardır... Yani islam dışı göstermezler... birbirlerini İSLAM KABUL EDERLER
Sünnilik ve Alevilik
1-Sünniler alevileri "Gulat-ı Şia" olarak nitelemiştirler.. bu ifade "aşırı,sapkın,dın dışı şiilik" anlamındadır.
2- Alevilerle birlikte bu başlık altında görülenler.. Ehlihak, Lahçi, Bedredini,Baktaşi, Torlaklar,ışıkcılar,sarılı,kakai, şebek, Dürzi vb) lerdir.
3- kabeye dönüp namaz kılma biçiminde ibadet yapmamaları nedeniyle bu topluluklar sünnilerce kafir görülmüştür.
Tarih boyunca Alevi katliamları ve OSMANLI FERMANLARI...
PİR SULTANLAR.. ALEVİLER.. BEKTAŞİLER NEYLE SUÇLANDI NEDEN KATLEDİLDİLER.. OSMANLI ARŞİVLERİNDEN BELGELERLE
1-Ar, namus tanımazlar, bilmezler
2-Şeriata aykırı düşünce ve inanç içindediler
3- üç halifenin halifeliğini inkar eder Ebubekir, osman ve ömere aişeye söverler.
4- Kafir ve ehli fesattırlar, dinden dönmüşlerdir. balarındaki kırmızı örtüler kafirliklerinin işaretidir.
5- Nikaları geçersizdir. çocukları veled-i zinadır... ehli din olmadıklarından miras hakları yoktur. kestikleri hayvanlar murdardır... topluca öldürülmeleri gerekir.
6- Onları öldürmek için yapılan savaş en büyük ve en kutsal savaştır. Bu uğurda ölmek şehitliğin en ulusudur. tamamnı öldürmek müslümanlık için farzdır.
7- Onlara eğilim duyanlar, onlara katılmak isteyipte yakalananlar, onlara yardımcı olanlar, onlar gibi kafirdir. öldürülmeleri vaciptir.
8- Kızılbaşların malları, çocukları ve karıları müslümanlara helaldir. ganimettir.
***Ne Yapmıştı Alevi-Bektaşiler.. Suçları neydi? Aleviler kendi gibi olmayanları İnançları nedeniyle Öldürmüşler mi? yada yakmışlar mıydı? niye bu fermanlar?.. Hangi Katliamda Aleviler Yer Almış.. Kime karışmış?.. kime kin duymuşlar?...
Halifeliğin osmanlıya geçişi... alevi katliamlarının başlangıdır.. şafiii kürtler ve sünniler baş aktörleridir...tarih boyunca yaşanan bir tarajedinin devamıdır bu fermanlar.. Hz. Ali'ler.. İmam Hüseyin'ler.. emevi saraylarında 12 İmamlar.. Nesimiler.. Halacı Mansurlar ne yaptıysa alevilerde? onu savundu ve yaptı....
Bir gidersek... bin geliriz...
Dönmedik yolumuzdan dönmeyizde.. İmam Hasan gibi.. İmam Hüseyin gibi, Şeyh Bedreddinler... Pir Sultanlar gibi zalimin karşına dikildik.. DİKİLECEĞİZDE
ALEVİ BEKTAŞİ İNANCINDA KIRKLAR İNANCI
Kırklar Meclisi
Alevi / Bektaşi inancında kırk ulu kişiden oluştuğuna inanılan meclistir. Bu kırk kişinin arasında H.z. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Selman Farisi gibi önder kişilikler vardır. Sünni İslam anlayışında hiç söz edilmeyen Kırklar Meclisi, Alevi / Bektaşi inancında çok önemlidir. Kırklar Meclisinin başkanı H.z. Ali’dir. Anlaşıldığı kadarıyla “Ashab - ı Suffa “ nın temelini oluşturduğu bu meclis, İslam öğretisinin öğrenildiği bir kutsal kurumdur.
Alevi / Bektaşi inancındaki temel ibadet biçimi olan cem ayininin ve bu ayinin en önemli unsuru olan semahın kaynağı Kırklar Meclisidir. Diğer bir ifadeyle ilk cem ayini Kırklar Meclisini oluşturan bu kırk ulu kişi ve Hz. Muhammed tarafından icra edilmiş, ilk semah da bu cemde dönülmüştür. Hz. Muhammed’in bu meclise miraç dönüşü katılması Alevi / Bektaşi nefeslerinde / deyişlerinde sıkça işlenmiştir. Bu nefeslere “ Miraçname “ ya da “ Miraçlama “ denilmektedir. Alevi / Bektaşi inancının teolojik kökenini oluşturan Kırklar Meclisi inacına dair geliştirilen eleştirel yaklaşımlara; İslami kaynaklarda ( Kur’an ve Hadisler kastediliyor. ) kendisinden hiçbir şekilde bahsedilmemiş olduğu yönündeki savlara çalışmamızın ileriki bölümlerde değinilecektir
Şimdi Aşık Geda Feyzi’nin uzun miraçnamesinden bazı bölümleri örnek olarak sunalım: Kırklar inancı Hz. muhammed'in Miracını anlatır.. ve ibadet olarak halka namazını, semahı Allah katından geldiğine inanılır
Miraç okudu Cebrail,
Muhammed Mustafa mahi.
Hak emrine oldu kail,
Eyledi hem azm-i rahi.
Gaipten yandı bir çerağ,
Çünkü yakın oldu ırak,
Cebrail getirdi Burak,
Bindi ol habibullahi.
Burak kadem bastı arşa,
Erişti fevk ile Ferş’e,
Hak kadirdir cümle işe,
Eyledi gez nigahi.
(…)
Yolda irast geldi bir şir,
Ya nedir bu işe tedbir,
Hatemini ağzına vir,
Sundu iki cihan şahi.
(…)
Anda gördü bir nevcivan,
Yüzü şems-i mah-i taban,
Cemaline oldu hayran,
Nazar kıldı ol Allahi.
(…)
Vardı Kırkların cemine,
Oturdu hak makamına,
Hüü dedi gerçek demine,
Dem be dem Resulullahi.
(…)
Kırklar bir şerbet içtiler,
Can ile baştan geçtiler,
Cezbe- i aşka düştüler,
Ettiler Kırklar Semahi.
SÜNNİ/Şİİ İN İBADET YERŞ CAMİDİR. ALEVİNİN İBADET YERİ CEMEVİDİR
olanların toplandığı, Hakk'a temenna ve Hakk'ın tecelli yeridir
2-Barış, Huzur ve toplumsal birlikteliğin sağlandığı mekânlardır
3-Toplum içerisinde, suç işleyenlerin halk meclislerinde yargılandığı, Herkesin birbirinden rızalık aldığı meydanlardır. Bu manada, toplumsal yargı ve karar yeridir.
4-Alevi topluluğunun tapınma dışında toplumsal, bireysel sorunların çözüme kavuşturulduğu bir meclis işlevi de görmüş ve görmektedir.
5-Cem evleri, toplumsal kaynaşmanın birlikteliğin perçinleştirildiği, sohbet ve muhabbet ocağıdır
6-Hiçbir karşılık beklenmeksin (Veya sadece minimum maliyetler) eğitim-öğretim , kesintisiz devam ettiği mekanlardır. Bu mekânlarda, (saz, bağlama, semah, müzik, Bilgisayar kursu, dikiş-nakış, okuma, Vb birçok kurs verilmektedir)
7-Bir çok cem evi, ırk renk, dil, din gözetmeksizin bütün yoksullara aş evi olmuştur.. Bugün, herhangi bir cem evine gitseniz, farklı din ve mezheplerden fakir birçok insanın karnını doyurduğunu göreceksiniz.
8-Birçok cem evinde, hasta, ve doktora gidecek parası olmayanlara, bedava sağlık hizmeti sunulmakta, hastalara yardımcı olunmaktadır.. bu hizmetler renk, ırk, dil, din, mezhep ayrımı olmaksızın herkese bedava sunulmaktadır.
Allah Eyvallah
Hakk yada ceza.... din konusundaysa; Din... Allah ile kul arasındadır... Bu konuda kişiye ilahi cezayı Tanrı verecektir...Kendisi de Kul olan "hata yapan" kişilerin tanrı adına ceza vermesi hem Kur'ana ters.. Hem Allah yerine Hüküm verildiği için Şirk hemde Ahret ve mahşer'i ortadan kaldığı için kendi içerisinde Çelişki içermektedir...
Hak ve Ceza... Dünyevi.. kişilerin kendi arasında meydana gelmişse... Kur'an bu konuda yol gösterici olup, haksız fiilin cezasız kalmması mutlaka cezalandırılması gerektiğini... toplum huzur ve barış için gerekli görmekte.. tavsiyelerde bulunmaktadır.. ama kesinlikle zamanlar ötesi... her döneme hükmeden kesin cexzalar önermez.. bunu insanların kendi örf ve adetlerine bırakarak Eger suç varsa Cezasız kalmaması gerektiğine işaret etmektedir.
ALEVİ /BEKTAŞİ İNANCINCINDAKİ KIRKLAR İNANCI ŞİİLİKTE YOKTUR
Alevi-Bektaşi'nin Miraç İnancı Kırklar İncıyla dile getirilir.. şii'lerin Miraç anlayışı ise.. Kırklerı kabul etmez, Sünni Miraç anlayışını benimser
Şimdi bu konuyla ilgili Bilgi sunalım..
Degerli canlar...
Bu gün Miraç konusu üzerinde durmak istiyorum.. öncelikle Miraç'ın bilimsel anlamda ne anlama geldiği üzeinde durulacak..Miraç kelimesi ARAPÇADA BİLİMSEL ANLAMDA ELE ALINACAK, sonrasında sünni anlayıştaki miracı kendi içerisindeki çelişmelerini, aktaracağım. Sonraki mesajımda ise Alevi-bektaşi teolojisinde. Miraç ve peygamber'in Mihracındaki Kırklar anlayışını sizinle paylaşacağım..
MİRAÇ: Sözcüğü arapçadır. yükseğe çıkmak, yükselerek yol almak anlamına gelen "URUÇ" sözcüğünden türetilmiştir...
Kur'an-ı Kerim'de bu sözcük astronomik zamanla ölçülemeyecek biçimde manevi yükselme/ruhsal bir yükseliş anlamına gelmektedir.. başka bir değişle bu yükseliş metafizik bir yükseliştir. nitekim MEARİC SURESİ'NİN 4. Ayetinde.. şöyle denilmektedir..
" Melekler ve ruh O'na (Tanrı) ölçüsü elli bin yıl olan bir günde uruç ederler."
"Uruç" sözcüğünden hareketle anlamlandırılan Miraç sözü, yüksek derece/ Yüksek mertebe anlamına gelmektedir... Aynı zamanda bu sözcük, manevi yükseliş için kullanılan her çeşit araç-gereç ve yol anlamına da gelmektedir.
Miraç konusuyla ilgili ele alınması gereken bir başka sözcükte "İSRA" sözcüğüdür... bu sözcük arapça'da "gece yürüyüşü" anlamına gelmektedir...
İsra Suresi 1. Ayet:
"...Geceleyin kendisine ayetlerimizden bir bölümünü gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini kutlu kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren (tanrı) eksik niteliklerden uzaktır. O, gerçekten işitendir, görendir."
Bu ayet, Mirac'ın gece olduğuna kanıttır. Mirac olayıyla ilgili bir diğer sözcükte "burak" sözcüğüdür. Bu sözcük arapçadaki.. "berk" yani şimşek sözcüğünden türetilmiştir. Burada hıza dikkat çekilmek istenmiştir... Miraç'ın metafizik bir olay olmasıyla örtüşen bu sözcük.. sözcüğün herhangi bir varlık değil.. simgesel bir anlama sahip olduğuna kanıttır...
Sünni (hanifi) İnanışta... peygamber, Mekke devrinin sonlarına doğru bir gece tanrı tarafından, mekke'den Kudüs'te bulunan Mescid'i Aksaya'ya isra7gece yürüşü yoluyla götürülür, oradan da sidre'l- Münteha ve Cennetül Me'va'ya yükseltilir. Bu noktaya kadar kendine refekat eden Cebrail refakati bırakır ve peygamber, "refref" adı veilen bir vasıta ile Tanrı katına kadar getirilir...
Hz. Peygamber, mekke'den Kudüs'e olan yürüyüşünü Burak ile yapar, Kudüs'e gelmeden yolda Hz. Musa ile karşılaşır orada 2 rekat namaz kılarlar, mescid-i Aksa'da ise O'nu bütün peygamberler karşılarlar, Hz. peygamber bütün peygamberlerle 2 rekat namaz kılar ve hutbe okur.
Yine başka bir rivayete görede, Hz. İsa'nın doğduğu Betlaham'a uğrar, orada da 2 rekat namaz kılar,ve bugünkü Kubbe-tü's Sahra'nın bulunduğu yerden Muallak taşının üzerinden. peygamber gögün katmanlarına çıkar.. sırasıyla yedi arş geçer..bütün peygamberlerle görüşür. (kaynak: Buhari, Müslim, Nesai ve Kütüb-ü Sitte)
SÜNNİ/Şİİ ANLAYIŞINDA MİRAÇ VE ÇELİŞKİLERİ
1- Sünni islam anlayışında ilk olarak mirac'ın kaç kez olduğu konusunda tartışma vardır... Birçok sünni itikatte.. Biri mekke'de diğeri Medine'de olmak üzere en az iki kez Hz. peygamber'in Miraca çıktığından tutunda, ikisi Mekke'de, 118'i Medine'de toplam 120 kez Miraç yaşandığına ilişkin hadisler bile vardır.
2- Sünni/şii itikatler içinde.. ikinci büyük çelişki ve tartışma ise..Miraç'ın mahiyeti ile ilgilidir. Kimisi Hz. Peygamber'in Ruhen Miraca çıktığını savunurken.. Kimiside hem bedenen hem Ruhen çıktığını savunur...
3- Sünni hadis kaynaklarının bir kısmı hem benen hem ruhen Miracın olduğunu savunurken.. bir kısmıda buna muhalefet eder, miracın rüya olduğunu savunur,miracın Ruhen olduğunu savunanlar peygamber'in eşi aişeyi kaynak gösterirler.. Ayşe'ye göre Peygamber hep yanındadır, bedeni hiç yataktan ayrılmamıştır.dolayısıyla Miraç bedensel değil ruhsaldır...
4- Kur'anda peygamber'in diğer peygamberlerle görüştüğü ve Allah ile namaz pazarlığı yaptığı iddiaları ise.. saçmalığın doruğudur.. Buna göre Peygamber musanın akıl vermesiyle Allah'a ricada bulunuyor.. böylelikle Kullarının 50 vakit namazla zorlanacağını anlamayan Allah Hz. Musanın sözüyle gerçeğe erip namazı 5 vakte indiryor.. böyle bir saçma miraca inancına sahip olan sünni inançın çelişkileri birden fazladır.
Daha kendi aralarında ve şiilerle bile miraç konusunda hem fikir olamıyan sünni ve şii islam ekolleri hatta miracın sayısında bile birbirine giren bu islam ekolleri, her ne hikmetse. alevi-bektaşi miraç teolojisine ve Kırklar inancına taarruz ve saldırıda hem fikir içerisindedir.
Saygı ve sevgilerimle
Yazın oluşturulurken yararlanılan kaynak: Mustafa cemil kılıç. "Hangi sünnilik?
SÜNNİLİK VE ŞİİLİK BİRÇOK NOKRADA BİRLEŞİR
Sünnilik ve Şiilik
1-sünnilik ve şiilik zaman zaman birbirini kafi ilan etme noktaslarına gelmişken günümüzde . sünniler şiileri kendilerine yakın bulmaktadır..
2-Sünniler şiilere laf söyledndiğinde "Ehl-i kıble tekfir edilemez." söylemini geliştirmiştir. Ehl-i kıbleden kasıt kabeye yönelip namaz kılanlardır... Yani islam dışı göstermezler... birbirlerini İSLAM KABUL EDERLER
Sünnilik ve Alevilik
1-Sünniler alevileri "Gulat-ı Şia" olarak nitelemiştirler.. bu ifade "aşırı,sapkın,dın dışı şiilik" anlamındadır.
2- Alevilerle birlikte bu başlık altında görülenler.. Ehlihak, Lahçi, Bedredini,Baktaşi, Torlaklar,ışıkcılar,sarılı,kakai, şebek, Dürzi vb) lerdir.
3- kabeye dönüp namaz kılma biçiminde ibadet yapmamaları nedeniyle bu topluluklar sünnilerce kafir görülmüştür.
Tarih boyunca Alevi katliamları ve OSMANLI FERMANLARI...
PİR SULTANLAR.. ALEVİLER.. BEKTAŞİLER NEYLE SUÇLANDI NEDEN KATLEDİLDİLER.. OSMANLI ARŞİVLERİNDEN BELGELERLE
1-Ar, namus tanımazlar, bilmezler
2-Şeriata aykırı düşünce ve inanç içindediler
3- üç halifenin halifeliğini inkar eder Ebubekir, osman ve ömere aişeye söverler.
4- Kafir ve ehli fesattırlar, dinden dönmüşlerdir. balarındaki kırmızı örtüler kafirliklerinin işaretidir.
5- Nikaları geçersizdir. çocukları veled-i zinadır... ehli din olmadıklarından miras hakları yoktur. kestikleri hayvanlar murdardır... topluca öldürülmeleri gerekir.
6- Onları öldürmek için yapılan savaş en büyük ve en kutsal savaştır. Bu uğurda ölmek şehitliğin en ulusudur. tamamnı öldürmek müslümanlık için farzdır.
7- Onlara eğilim duyanlar, onlara katılmak isteyipte yakalananlar, onlara yardımcı olanlar, onlar gibi kafirdir. öldürülmeleri vaciptir.
8- Kızılbaşların malları, çocukları ve karıları müslümanlara helaldir. ganimettir.
***Ne Yapmıştı Alevi-Bektaşiler.. Suçları neydi? Aleviler kendi gibi olmayanları İnançları nedeniyle Öldürmüşler mi? yada yakmışlar mıydı? niye bu fermanlar?.. Hangi Katliamda Aleviler Yer Almış.. Kime karışmış?.. kime kin duymuşlar?...
Halifeliğin osmanlıya geçişi... alevi katliamlarının başlangıdır.. şafiii kürtler ve sünniler baş aktörleridir...tarih boyunca yaşanan bir tarajedinin devamıdır bu fermanlar.. Hz. Ali'ler.. İmam Hüseyin'ler.. emevi saraylarında 12 İmamlar.. Nesimiler.. Halacı Mansurlar ne yaptıysa alevilerde? onu savundu ve yaptı....
Bir gidersek... bin geliriz...
Dönmedik yolumuzdan dönmeyizde.. İmam Hasan gibi.. İmam Hüseyin gibi, Şeyh Bedreddinler... Pir Sultanlar gibi zalimin karşına dikildik.. DİKİLECEĞİZDE
ALEVİ BEKTAŞİ İNANCINDA KIRKLAR İNANCI
Kırklar Meclisi
Alevi / Bektaşi inancında kırk ulu kişiden oluştuğuna inanılan meclistir. Bu kırk kişinin arasında H.z. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Selman Farisi gibi önder kişilikler vardır. Sünni İslam anlayışında hiç söz edilmeyen Kırklar Meclisi, Alevi / Bektaşi inancında çok önemlidir. Kırklar Meclisinin başkanı H.z. Ali’dir. Anlaşıldığı kadarıyla “Ashab - ı Suffa “ nın temelini oluşturduğu bu meclis, İslam öğretisinin öğrenildiği bir kutsal kurumdur.
Alevi / Bektaşi inancındaki temel ibadet biçimi olan cem ayininin ve bu ayinin en önemli unsuru olan semahın kaynağı Kırklar Meclisidir. Diğer bir ifadeyle ilk cem ayini Kırklar Meclisini oluşturan bu kırk ulu kişi ve Hz. Muhammed tarafından icra edilmiş, ilk semah da bu cemde dönülmüştür. Hz. Muhammed’in bu meclise miraç dönüşü katılması Alevi / Bektaşi nefeslerinde / deyişlerinde sıkça işlenmiştir. Bu nefeslere “ Miraçname “ ya da “ Miraçlama “ denilmektedir. Alevi / Bektaşi inancının teolojik kökenini oluşturan Kırklar Meclisi inacına dair geliştirilen eleştirel yaklaşımlara; İslami kaynaklarda ( Kur’an ve Hadisler kastediliyor. ) kendisinden hiçbir şekilde bahsedilmemiş olduğu yönündeki savlara çalışmamızın ileriki bölümlerde değinilecektir
Şimdi Aşık Geda Feyzi’nin uzun miraçnamesinden bazı bölümleri örnek olarak sunalım: Kırklar inancı Hz. muhammed'in Miracını anlatır.. ve ibadet olarak halka namazını, semahı Allah katından geldiğine inanılır
Miraç okudu Cebrail,
Muhammed Mustafa mahi.
Hak emrine oldu kail,
Eyledi hem azm-i rahi.
Gaipten yandı bir çerağ,
Çünkü yakın oldu ırak,
Cebrail getirdi Burak,
Bindi ol habibullahi.
Burak kadem bastı arşa,
Erişti fevk ile Ferş’e,
Hak kadirdir cümle işe,
Eyledi gez nigahi.
(…)
Yolda irast geldi bir şir,
Ya nedir bu işe tedbir,
Hatemini ağzına vir,
Sundu iki cihan şahi.
(…)
Anda gördü bir nevcivan,
Yüzü şems-i mah-i taban,
Cemaline oldu hayran,
Nazar kıldı ol Allahi.
(…)
Vardı Kırkların cemine,
Oturdu hak makamına,
Hüü dedi gerçek demine,
Dem be dem Resulullahi.
(…)
Kırklar bir şerbet içtiler,
Can ile baştan geçtiler,
Cezbe- i aşka düştüler,
Ettiler Kırklar Semahi.
SÜNNİ/Şİİ İN İBADET YERŞ CAMİDİR. ALEVİNİN İBADET YERİ CEMEVİDİR
olanların toplandığı, Hakk'a temenna ve Hakk'ın tecelli yeridir
2-Barış, Huzur ve toplumsal birlikteliğin sağlandığı mekânlardır
3-Toplum içerisinde, suç işleyenlerin halk meclislerinde yargılandığı, Herkesin birbirinden rızalık aldığı meydanlardır. Bu manada, toplumsal yargı ve karar yeridir.
4-Alevi topluluğunun tapınma dışında toplumsal, bireysel sorunların çözüme kavuşturulduğu bir meclis işlevi de görmüş ve görmektedir.
5-Cem evleri, toplumsal kaynaşmanın birlikteliğin perçinleştirildiği, sohbet ve muhabbet ocağıdır
6-Hiçbir karşılık beklenmeksin (Veya sadece minimum maliyetler) eğitim-öğretim , kesintisiz devam ettiği mekanlardır. Bu mekânlarda, (saz, bağlama, semah, müzik, Bilgisayar kursu, dikiş-nakış, okuma, Vb birçok kurs verilmektedir)
7-Bir çok cem evi, ırk renk, dil, din gözetmeksizin bütün yoksullara aş evi olmuştur.. Bugün, herhangi bir cem evine gitseniz, farklı din ve mezheplerden fakir birçok insanın karnını doyurduğunu göreceksiniz.
8-Birçok cem evinde, hasta, ve doktora gidecek parası olmayanlara, bedava sağlık hizmeti sunulmakta, hastalara yardımcı olunmaktadır.. bu hizmetler renk, ırk, dil, din, mezhep ayrımı olmaksızın herkese bedava sunulmaktadır.
Allah Eyvallah
DERLEYEN : SERKAN HORUZ
Kaynaklar:
1- İslam Ansiklopedisi, Bkz. “mescit”
2-M. Hamidullah, İslam Peygamberi, İstanbul, 1981,11,s. 832
3-Nesei, Mesacid, s. 21
4-İbn Sa’d Tabakatül- Kübra Beyrut, C.1, s.239
5-A. Rıza. UĞURLU, "CEM EVİ", http://www.habercem.com/haberdetay.a...5&Categoryid=4
Yorumlar
Yorum Gönder