CENAZE KALDIRILMA HALİ-HAKK'A YÜRÜME

 Alevi/bektaşi Cenaze Merasimi

CENAZE KALDIRILMA HALİ-HAKK'A YÜRÜME





Alevi öğretisinde “canın bedeni terk etmesine”, Hakk’a yürüme adı verilir. 

Hakk’a yürüme durumunda “sonsuz gerçekliği anlatmak” için beden “toprağa”, 

can “Canan’a” koşar. Cenaze erkânı bir yönüyle bedeni toprağa, canı Canan’a 

“uğurlama” erkânıdır...

Can Hakk'a yürüme Anı ve yapılması gerekenler:

GÖZLERİN SIRLANMASI:

Son nefes verildiğinde-can bedeni terk ettiğinde genellikle gözler “açık” kalır: 

Böylesi bir durumda Hakk’a yürüyenin başında bulunan can; “Gerçeğe Hû!”, 

diyerek “sessizlik çağrısı”nda bulunur. Ardından “kendine dokunmak” için sağ 

elini göğüste “pençe yapar” ve

“Bismişah Allah Allah!”, diyerek sol eliyle Hakk’a yürüyenin “beden gözünü” 

kapatır.

Bu eylemi gerçekleştirirken şu “gülbangı” okur:

“..Bismişah. Allah Allah! Sırladığım Hakk’a yürüyen canımızın beden gözüdürten gözüdür. Onun can gözü-gönül gözü şu an açıktır. Bizi izlemekte, bize 

tanıklık etmektedir. Bulunduğumuz-gezdiğimiz yerler onun ışığıyla aydınlansın. 

İkrar verdiğimiz-el aldığımız Hızır gözcümüz olsun. Meydan pirlerimiz Hallac-ı 

Mansur, Fazlullah Hurufi, Nesimi ve Hz Hüseyin ölçümüz olsun. Allah Eyvallah! 

Gerçeğe Hû!..”

ÇENENİN BİRLENMESİ-Ağzın Sırlanması

Gözlerin “sırlanmasından” sonra çeneler, kullanılmamış “beyaz” bir bezle 

bağlanıp “birlenir”,Sırlama hizmetini yürüten can aşağıdaki “gülbangı” okur:

“..Bismişah Allah Allah! Doğan doğurtan, esirgeyen bağışlayan ya Hakk; senden 

geldik sana gideriz. Bu canın canı, bedenini terk etti: Didar-ı Hakk’ı görmek için 

yol hazırlığındadır. Yol hazırlığına sen yardım et ya Şah-ı Merdan; dâr’ında 

rehber ol ya Mansur, ya Fazlı, ya Nesimi, ya Hüseyin; yoldaş ol...haldaş ol ya 

Hızır. Allah Eyvallah! Gerçeğe Hû!..”

BEDENİN BİRLENMESİ

Hizmet sahibi pir bir taraftan gülbangını okurken diğer taraftan Hakk’a yürüyen 

canın üzerindeki giysileri çıkartır; giysiler, kimi bölgelerde mezara konur ya da 

üzerine giydirilir: Sonra yere serilen yastıksız “son yolculuk döşeği”nin(rahat 

döşeği-Hak döşeği) üzerine “doğrulup kalktığında Kerbelâ ile yüz yüze gelecek 

biçimde” yerleştirilir. Ve ardından “Hak-Muhammet-Ali”, denilerek “bedenin 

birlenmesi”ne geçilir: Önce Hakk’a yürüyen canın bedeninin dâr duruşu alması 

sağlanır. Bunun için erkek ise eller göbek hizasında, kadın ise eller göğüs 

hizasında birlenir. Sonra ayak tarafına geçilir; ayaklar, başparmaklarından bir 

bez ile birbirine bağlanarak “mühürlenir”.

Masumiyetin simgesi olan “kefen bezi”, bedenin başını ve ayaklarını kapatacak 

biçimde örtülür: Hakk’a yürüyen can yetişkin ise “yol”a bağlılığı belirten “ikrar 

kemeri”; ikrar vermemiş genç bir can ise “kırmızı bir kuşak” başucuna konur.


Canın güdümünden çıkan bedenin, yapısında oluşan gazları ortama salması 

durumunda belirecek olumsuz kokuları “maskelemek” üzere “tütsü” yapılması 

gelenektendir.

Delili uyandıracak hizmetli meydan alır ve Hakk’a yürüyen canın başucuna çerağ 

tahtını(sehpa) yerleştirir:

Çerağ tahtına koyduğu üç mumu,

“Hak-Muhammet-Ali”, diyerek uyandırır.

YIKAMA ERKANI

Yıkama erkânında hizmet sahibi pir-mürşit-rehber ya da pir-ana, mürşit-ana, 

rehber- anadır:

Hakk’a yürüyen canın erkek ya da kadın olmasına göre kadın ya da erkek iki 

hizmetli de yardımcı olur.

Eğer pir-mürşit-rehber ya da pir-ana, mürşit-ana, rehber-ana yoksa musahipli 

kadın ya da erkek bu hizmeti yürütebilir.

Musahipli de bulunmuyorsa bu hizmeti, yetişkin ve kendini hazır hisseden kadın 

ya da erkek herhangi bir yol canı yerine getirebilir. Ayrıca eşler ve kardeşler 

birbiri için bu hizmeti yürütebilirler.

Hizmete başlamadan önce ılık su, kullanılamamış sabun ile üç adet sünger ve üç 

çift eldiven hazırlanır. Birisi hizmet sahibi pir, diğer ikisi hizmet sahibine yardım 

eden hizmetliler için olmak üzere üç adet “ağız-burun maskesi” ya da “ağızburun bezi” hazır bulundurulur.

Beden, “rahat ettirildiği” mekândan alınmadan önce üzerindeki örtüler 

“Bismişah! Ya Hızır!”, yardım-çağrı sözünün eşliğinde yöntemine uygun biçimde 

kaldırılır: Üzerinden kaldırılan örtüler “elden ele taşınmaz”; tam tersine örtüyü 

ilk kaldıran hizmetli onu yere bırakır; alacak olan onu yerden alır. Üzerinden 

örtüleri alınan beden eğer kadın ise göğüsleri, erkek ise göbek ile dizkapağı 

arasını kapatacak biçimde kefenden kesilen parça bezle kapatılır. Daha sonra 

başından, göbek hizasından ve ayakuçlarından tutarak kaldırılır: Bu sırada 

“Bismişah! Ya Hızır!”, yardım-çağrı çekilir. Teneşire konmadan önce yere 

indirilir; ardından yine “Bismişah! Ya Hızır!”, yardım-çağrı eşliğinde kaldırılıp 

teneşire konur.

Hizmet sahibi pir sağ başucuna, hizmetliler ise bedenin sol yanına geçerler ve 

dâr’a dururlar. Hizmet sahibi pir düşük sesle şu gülbangı verir:

“Bismişah Allah Allah! (…) kızı ya da oğlu (…) Hakk’ın rızası için bedenini 

yıkamaya niyet ettik. Biz ondan razı olduk; Hak da razı olsun. Gerçeğe Hû!”.

Gülbank okunduktan sonra yıkama işlemine geçilir: Hizmetlilerinin yardımıyla 

hizmet sahibi pir bedeni başından ve omzundan tutar; bedenin üst bölümüne 

oturmaya yakın bir duruş verir. Bağırsaklardaki gaz ve dışkının çıkmasını 

sağlamak üzere karın boşluğunu yukarıdan aşağıya doğru üç kez sıvazlar. Ön ve 

arka kısım sabunla yıkanır; bir parça pamukla dışkı yeri kapatılır. Eldiven ve 

sünger değiştirilir. Ardından ıslak bir bezle ağız-içi, burun-delikleri ve kulak-içi 

temizlenir; dudaklar ile burun deliklerinden ve kulaklardan üçer kez su 

akıtılarak bu organlar temizlenir. Baştan başlanarak sırasıyla bedenin arka 

tarafına, ön tarafına, sol koluna, sağ koluna, sol bacağına sağ bacağına, solayağına sağ ayağına sabun sürülüp ovulur; bunu söz konusu organlara üç kez su 

dökülerek gerçekleştirilen arındırma işlemi izler. Bolca su döküldükten sonra 

yıkama hizmetinin sırlanmasına geçilir.

“Bismişah! Allah Allah!”, diyerek iki kaşın arasından başa üç kez su dökülür: Sağ 

ve sol başparmaklarla alnın ortasından başlanıp sağ ve sol yan sıvazlanır. 

Ardından sol baş omuzdan bele değin bedenin sol tarafına üç kez; aynı şekilde 

bedenin sağ tarafına üç kez su dökülür ve beden önden arkaya doğru sıvazlanır. 

Bundan sonra önce sol bacak, ardından sağ bacak bileklere değin; önce sol 

ardından sağ ayak üçer kez su dökülerek sıvazlanır. Sonunda baştan ayağa üç 

kez su dökülür ve her defasında “Hak-Muhammet-Ali” denir. Kullanılmamış iki 

havlu getirilir birisiyle başını-yüzünü ve belden yukarısı, diğeriyle belden aşağısı 

iyice ovulur ve kurulanır. Daha sonra “Arılık duruluk suyu olsun!”, denilerek 

ayakucuna denk gelen teneşir üzerine üç damla su(teneşir suyu) dökülür.

Böylece yıkama hizmeti “sırlanmış” olur. Hizmet sahibi pir bir sırlama gülbangı okur:

“Bismişah! Allah Allah!

Tanrı’nın çocukları olan hava, su, toprak ve ateşten varlığa geldin; önce can idin 

sonra beden oldun. Derken yol’da Hak kapısı olarak algılanan ağızdan doğdun: 

Dil oldun, tel oldun, söz oldun, harf oldun. Sese dönüşüp canlı-cansız her şeye 

sızdın; toprak donuna büründün, ateş donuna büründün, su donuna büründün, 

hava donuna büründün; devriye oldun miracını tamamlamak için koştun durdun.

Yolun açık, mekânın nur olsun. Hak-Muhammet-Ali yolunu aydınlatsın. Mansur 

dâr’ın olsun; Fazlullah, Nesimi ve Hz Hüseyin şahidin olsun. Pir Sultan Abdal 

didarın olsun!

Her hizmetin görüldü: Bizden yana helali hoş olsun. Bu meydan senden razı 

oldu, Hak da senden razı olsun. Dil bizden, şefaat Hak’tan olsun! Gerçeğe Hû!”

Allah Eyvallah

Alevi-Bektaşi Erkanında Kefenlenme ve Cenaze Töreni

KEFENLENME ERKANI

Yıkama hizmetinin sırlanmasından sonra “Hakk’a yürüme gömleği” (bâtın 

gömleği, yolculuk gömleği, ahiret gömleği, yakasız gömlek, kefen) bedene 

giydirilir.

Ardından “eteklik” adını alan başını ve ayakuçlarını 40 cm geçecek boyutta 

biçilen iki ayrı bez katından oluşan parçalar ile beden tümüyle örtülür. Sırlanan 

bedenin tabuta konulması ya da mezara indirilmesi sırasında bozulmaması için 

önceden hazırlanıp ayaklarına, beline ve boynuna gelecek biçimde yerleştirilen 

“sargı bezleri” (bağlama ipleri) yöntemine göre düğümlenir. Sırlanan beden bu 

sargı bezlerinin üzerine sırtüstü yatırılır.

Eğer tabut hazır ise ya da tercih edilmesi durumunda bu işlemler tabutun 

içerisinde yapılır. Hak-Muhammet-Ali adına sargı bezlerinden birincisi omuz, 

ikincisi bel, üçüncüsü ise ayak bilekleri hizasında düğümlenir. Bu 

düğümler(bağlar), beden toprağa verildiğinde çözülür. Belirtmek gerekir ki 

erkek kefeni üç parçadan(Hakk’a yürüme gömleği, eteklik ve sargı), buna karşın 

kadın kefeni beş parçadan(Hakk’a yürüme gömleği, eteklik, sargı, baş bezi,göğüs bezi) oluşur. Göğüs bezi ile baş bezi, bezden uygun ölçülerde kesilen 

parçalardır. Böylece “kefenleme erkânı” sırlanmış olur.

Hizmet sahibi pirin edep-erkân demesiyle tabut baş, bel ve ayakuçları 

hizasından üç çift insan tarafından sağlı-sollu tutularak “Bismişah! Allah Allah!”, 

sözlerinin eşliğinde omuzlanır. Bulunduğu kapalı mekândan çıkarılmadan önce 

dışarıda bekleyen canlar, eşik ağzından başlayarak ortası yol olacak biçimde 

sağlı-sollu saf tutarlar: Tabutun önünde yürüyen hizmet sahibi pir saf tutan 

canlara, “Gerçekler aşkına! Hak yolculuğuna çıkan (…) can için edep-erkân!”, 

der. Saf tutan canlar, “Gerçekler aşkına Allah Allah!”, diye karşılık verir. Tabut 

önlerine geldiğinde her can ellerini tabuta dokundurur; kalp-dudak yaparak 

“veda niyazı”nı gerçekleştirir. Ardından tabut diğer hizmetlerin görülmesi için 

meydandaki “sunak taşı”na (musalla taşı) konur.

Bu sırada; “Hak-Muhammet-Ali bu cana don değiştirip yeniden aramıza dönmeyi 

nasip eylesin. Hakk’ın huzurunda Ehlibeyt adına, Sırr-ı Nebi pirimiz üstadımız 

Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli demine-devranına ‘Hû!’, diyelim ve analım candan”, 

denir. Ve “anma” anlamında bir düvazimam (düvazdehimam) okunur:

(Not: Burada Ölenin bedeni toprağa karışacak.. Toprak olacak.. Bitkilere can 

verecek.. ordan hayvanlara ve Cümle yaratılmışların canına sinecek.. Buradaki 

sözün anlamı budur...

Ruh İse Hakk'tan gelip hakk'a erişecektir.. Eğer İnsan-ı kamil ise.. Aşık.. 

Evliya... Sadık şehit ise.. Hep aramızda var olacak... Allah'ın izniyle Hızır 

Aleyhisselam gibi.. Allah izniyle şefaatçi olacaktır.. Aramıza dönmezi yardımcı 

olması Sözü bu nedenle söylenir..)

Muhammet Ali’yi candan sevenler

Yorulup yollarda kalmaz inşallah

İmam Hasan’ın yüzünü görenler

Şah Hüseyin’den mahrum kalmaz inşallah

Zeyenelabidin’den bir dolu içtim

Muhammet Bakır’dan kaymadım coştum

İmam Cafer’e yardım ulaştım

Bundan özge yollara sapmaz inşallah

Musa-i Kazım’dan gelen erenler

Can baş feda edip cemler görenler

İmam Rıza’ya ağı verenler

Divanda şefaat bulmaz inşallah

Bir gün olur okuturlar defteri

Şah olanın belindedir teberi

Uyanırsa Taki, Naki, Askeri

Açılan güllerimiz solmaz inşallah


Şah Hatayi’m bu iş bizi bitire

Özü kata gör ulu katara

Mehdi şavkları şu cihanı tutara

Şah oğluna sitem olmaz inşallah

Helallik Alma Töreni

HELALLIK MEYDANI

Hakk’a yürüyen can sunak taşının üzerine ayağa kalkıp doğrulduğunda Kerbelâ 

ile yüz yüze gelecek biçimde yerleştirilir. Tabut sunağa indirildikten sonra 

hizmet sahibi pir sunak taşının baş tarafına, varsa musahibi ve diğer yakınları 

sol baş tarafına geçerler; erkâna katılan topluluk sunağın çevresinde halka 

oluşturacak biçimde saf tutarlar.

Pir, Hakk’a yürüyen canın “son mihmanlığını” canlandırmak üzere Hatayi’den bir 

düvazimam okur:

Çok cevir eyleme aziz sultanım

Bugün ben mihmanım canlar içinde

Sakın incitmeyesin cananım

Bugün ben mihmanım canlar içinde

Evliyalar katarına dizildim

Kırklar ile bile oldum ezildim

On İki İmam defterine yazıldım

Bugün ben mihmanım canlar içinde

İmam Hasan’dan gördüm ben bir nişan

Şah Hüseyin oldu gözüme gülşan

Zeynelabidin’den aklım perişan

Bugün ben mihmanım canlar içinde

İmam Bakır’dan da bir nişan gördüm

Hazreti Cafer Sadık idi virdim

Muhabbete beli, meydana girdim

Bugün ben mihmanım canlar içinde

İmam Rıza’ya verdim bir selam

Taki’ye, Nakiye eylerdim divan

Musa-i Kazım’dır dilimde kelam

Bugün ben mihmanım canlar içinde

Askeri Mehdi âlemin serveri

Gül gibi kokar Muhammed’in teri

Erenler vermezler gizlidir sırrı

Bugün ben mihmanım canlar içinde


Şah Hatayi’m tanıyalım biz de

Gamber Ali’den getirir de meze

Can bir emanettir kulağım seste

Bugün ben mihmanım canlar içinde

Daha sonra hizmet sahibi pir helallik hayırlısını verir:

“Bismişah... Sevgili canlar, Hakk’a yürüyen bu canı nasıl bilirdiniz?”, der.

Tören meydanında toplanmış olan canlar; “İyi bilirdik. Ruhu yeni bedenler 

bulsun; dondan dona taşınsın!”, diye karşılık verirler.

Dede bu kez;

“Yapısındaki olanaklardan varlığa geldiğimiz Hakk da sizlerden razı olsun”, der. 

Ve “Ey canlar! Hakk’a yürüyen bu yol eri, sizin içinizde yedi, içti; kondu, göçtü; 

sizlerle birlikte yaşadı, kim bilir belki hak yedi. Hakk’a yürüyen bu canın 

üzerinde maddi ya da manevi bir hakkınız olabilir; varsa helal ediyor 

musunuz?”, diye sorar.

Meydan erenleri; “Hakkımız varsa helal ediyoruz. Hak-Muhammet-Ali yardımcısı 

olsun. Ruhu yalnız kalmasın, mekânı yeni bedenler olsun.”, diye yanıt verirler.

Pir helallik sorusunu üç kez yineler; cem erenleri bunu üç kez yanıtlar.

Helalliği aldıktan sonra pir şu gülbankı okur:

“..Yüce Tanrım, can kıblesine döndük sana yakarıyoruz. Hakk’a yürüyen can 

senin âşığındır; Sen Canan’sın, o can. Şimdi canı, bedenini terk etti; bedeni 

toprağa dönecek, canı ise sana. Aklı ortada kaldı: Canan’ım, özün eyleme geçsin, 

yeni bedenler oluşsun ya da yeni bedenler ölmeden evvel ölsün ya da yaşarken 

dirilsin, Hakk’a yürüyen canımızın canına can olsun, aklına akıl; dondan dona 

yürüyelim; sızıntılarını toplayalım canlı-cansız her şeyden. Sızıntılardan 

derecikler, dereciklerden ırmaklar, ırmaklardan denizler oluşturalım. 

Atalarımızla, pirlerimizle, mürşitlerimizle buluşalım. Buluşalım ki onun 

kötülüklerini silebilelim, iyiliklerini çoğaltabilelim.

Yaşamın, ölümün saklayamayacağı bir sırrı vardır: bu; sırra ermek için canımızı 

dünyasal bağlarından kurtaralım. Dünyasal bağlardan kesin kurtuluş olduğu için 

ölüm sır saklayamaz. Hakk’a yürüyen canımızın açıkta kalan sırrına, canımızı 

eşyanın denetimi dışına taşıyarak ulaşalım. Ulaşalım ki sırrımız düşmanlarımızın 

eline geçmesin.

Pir Ali, mürşit Muhammet ve Ehlibeyt yüzü suyu hürmetine Üçler, Beşler, 

Yediler, Onikiler, Ondörtler, Onyediler ve Kırklar bize yardımcı olsun, yol 

göstersin. Hakk’a yürüyen canımızın arkasından yaptığımız bu helallik töreni 

gönül defterine kayıt edilsin, silinmesin hatırlansın.

Gerçeğe Hû!”.

Hayırlının okunmasından sonra “Helallik Meydanı” erkânı tamamlanır.

Cenaze namazı/niyaz


Cenaze Namazı/Niyazı

Hizmet sahibi pir; önce açılan cenaze meydanında “cenaze niyazı”nın nasıl 

yapılacağını açıklar. Daha sonra;

“Hak-Muhammet-Ali”, diyerek tekbir getirir: Meydan erenleri, “sunak 

taşı”ndaki(musalla taşı) canın ayağa kalkması durumunda onunla yüz yüze 

gelecek biçimde bir düzen alır ve ayaklar mühürlenmiş, kollar göğüste çapraz, 

baş öne eğik olarak gerçekleştirilen “dâr duruşu”na geçer. Bu sırada cenaze 

niyazı için “niyet” edilir:

“Bismişah... Hakk’a yürüyen can için Yüce Tanrım durdum sana duaya; uydum 

Üçler, Beşler, Yediler, Onyediler, Kırklar ve Oniki İmam’a.”

Ardından hizmet sahibi pir;

“Yüce Tanrım, Can kıblesine döndük, düşündük seni keşfettik. Var olan olduğu 

için bir var edenin bulunduğunu, var olanların varlığının senin varlığını 

kanıtladığını öğrendik. Muhtacız sana Tanrım, aklına muhtacız. Bizi aklından 

mahrum etme. Yalnız senin aklını izler, sana taparız. Bağışla bizi Tanrım; sana 

yürüyen, sana uçan canını bağışla.”

Hizmet sahibi pir, “Hak-Muhammet-Ali” diyerek ikinci tekbiri getirdikten sonra 

şöyle seslenir:

“Bismişah...

Hakikat abdestini aldık eyvallah. Günahımız sevabımız boynumuzda niyaza 

geldik.

Şah medet mürvet ya Cananım, dâr’ına niyaza geldik.

Ezelden seyrettik biz bu âlemi; Güneş doğmadan, Ay doğmadan, Ay’dan, 

Gün’den ezelden. Bu mülke biz taa ezelden kal-ü Beladan.. ervahı ezelden, 

gelmiş-gitmiş idik. Günahlarımızı sevaplarımızı bir mizanda tartmış idik. Binbir 

handa yatmış idik. Konağımız ışık, handan ezelden. Cananı gördük hoş olduk; 

özümüzü tanıdık yol olduk.

Ana rahmine düştük kızıl kan olduk, kandan ezelden. Canımız acıktı geleceğe 

koştuk; çabalarımızı mihman ede ede, düşlerimizi bir kura bir kıra bugünlere 

geldik. Kalbimizi hızlandırıp iç ısımızı yükselttiğimizde gönül suyumuzu 

buharlaştırdık: Yeri geldi güdemedik, bulut olduk, vadileri, dağları-tepeleri 

aştık. Sonra rüzgârla buluştuk ‘gebe’ kalıp ağırlaştık başladık süzülmeye, damla 

damla düşmeye yaprakların-çiçeklerin üzerine: İşte böyle böyle kendimize 

döndük…Niyazımız Hak katına taşınsan, Hak niyazımızı kabul etsin.

Hû gerçeğe”

Hizmet sahibi pir, “Hak-Muhammet-Ali” diyerek üçüncü tekbiri alır ve;

“Bu can Hakk’a yürüdü; hisseden doğanın bir temsilcisi olarak yaşarken kendi 

ölümsüzlüğünü yakaladı. Bu nedenle ölümsüz doğanın bir parçası oldu. 

Bedeninin bilgeliğiyle buluşmanın verdiği güçle sonsuz devinimli ve yanılgısız 

doğanın aklıyla, yani Tanrı’yla buluştu. Ölümün olmadığı doğada Hakk’a 

yürüdükten sonra yeniden dirildi...

Hizmet sahibi pir, “Hak-Muhammet-Ali” diyerek son kez tekbir getirdikten sonra 

şöyle seslenir


Canlar bir de Hakk’a yürüyen canımıza söz verelim; O hal diliyle konuşsun, biz 

dinleyelim:

“Tenim sunak taşında, canım ruhlar âleminde. Zâhir âlemde-can gölgemde bir 

ömür sürdüm; yedim-içtim; kondum-göçtüm. Bâtınımdan gelen seslere ilgisiz 

kalmadım. Doğa çağırdı, Tanrıma koştum. Belki kiminizi üzdüm, belki kiminizin 

hakkını yedim. Yaptımsa bütün bunları bilmeyerek yaptım; bilmemek benim 

kusurlarımı ortadan kaldırmaz. İşte hepinizin huzurundayım: Hepimiz için 

geçerli yasa; Hak’tan geldik Hakk’a gideceğiz. Haklarınızı helal edin.

Bunu niyaza geldim. Yaşam gelip geçicidir. Pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin; 

‘Benim üç iyi dostum vardır: Ben ölünce birisi evde kalır, birisi yolda kalır, birisi 

benimle birlikte gelir. Evde kalan malımdır, yolda kalan ailem ve yakınlarımdır, 

benimle birlikte gelen ise iyiliklerimdir’ sözlerini unutmayın, bana acı 

çektirmeyin. Sırrımız ortada kalıp ‘utancından’ kıvranmasın. Haklarınızı helal 

edin. Allah Eyvallah! Gerçeğe Hû!”

Daha sonra hizmet sahibi pir sözlerini şöyle sürdürür:“Sevgili canlar,Hakk’a 

yürüyen bu canımızı dinledik,Ona Hakk-Muhammed-Ali divanında acı 

çektirmeyelim... Haklarınızı helal ediyor musunuz?

Meydan erenleri; “Allah Eyvallah!”, der. Pir bu soruyu üç kez yineler, cenaze 

meydanındaki canlar üç kez yanıtlar.

Pir, töreni şöyle bağlar:

“Hak da sizden hoşnut olsun. Bu törenimiz, bu törendeki sözlerimiz, gönül 

defterine kayıt edilsin. Hatırlansın, unutulmasın.

Gerçeğe Hû!”

Hakk'a yürüyen can için, taziyeler kabul edildikten sonra, ÜÇÜNCÜ, BEŞİNCİ, 

YEDİNCİ, ON İKİNCİ , KIRKINCI GÜNLERİ ve YILLARI için Hali vakti yerinde 

olanlar

Bu günlerde de kurban kesilir. Yemek verilir.

Alevi ve Sünni cenaze namazlarındaki farklılıklar

CENAZE TÖRENİ (CENAZE MEYDANI)

Helallik Gülbangı'nın ardından Cenaze töreni (ya da Meydanı) başlar. cenaze 

törenine gelen canların Cem törenine gelir gibi, tertemiz yıkanmış olmaları 

gerekir.

Cenaze Musalla taşına konur. Canlar cenazenin ardında yarım ay biçiminde 

toplanırlar. Dede ise cenazeyi önüne alarak canları karşısına alır ve cemal 

cemale Ayn-i Cem de olduğu gibi tören başlar.

(Alevi-Bektaşi geleneği bugün sünni anlayışla uygulanmaktadır.)

Cenaze töreninde kadın erkek yanyana safa durur.(Artık sünnilerin bile cenaze 

törenlerinde kadın- erkek yan yana saf durmaktadırlar.) Canlar ellerini çapraz 

bir şekilde göğsünde buluştururlar. Cem töreninde olduğu gibi ayaklar 

mühürlenip "Dar" durumuna geçerler. Alevi- Bektaşi erkanı böyle olması


gerekirken bugün sünni anlayışın uygulamaları yapılmaktadır.

Cenaze töreni ‘’Hakk Ya Muhammed Ya Ali’’ tekbiri ile başlar. Bu tekbir 

söylenirken başlar yukarıya kaldırılır.( Alevi- Bektaşi inancında asıl olarak " 

Allahuekber" diye tekbir yoktur, sonradan törenlere bir şekilde eklenmiştir. 

(İmam-ı Cafer Cenaze töreninin secdesi ve rukusu olmadığı için namaz 

olmadığını belirtmiştir.)

Dede cenazenin baş kısmında durarak tekbirden sonra duaya başlar.

Bismişah... Ya Hakk, Ya Muhammed, Ya Ali.

Yüce tanrım, Hakk'a yürüyen ............. can için durduk sana duaya.Yüzümüzü 

döndük Kıble-i Beytullah'a. Uyduk Hakk ,Muhammed, Ali ve On iki İmama...

Yücelerden yüce Ya Hakk. Can Kıblesine döndük. Düşündük , yaradılanı gördük, 

yaradana inandık , yaradanı İnsan-ı Kamil'de bulduk. En- el Hakk olduk,

Bağışla bizi Ya Hakk. Sana yürüyen , sana uçan , sana doğru uğurladığımız, sana 

doğru yolculadığımız bu Can'ı bağışla.

Bilenler bildikleri bir duayı okusun, bilmeyenler Hak Muhammed Ali aşkına 

salavat getirsin... der.

Dede:

"Ya Hakk, Ya Muhammed, Ya Ali " der. Bu söz söylenirken başlar yukarıya doğru 

kaldırılır.

" Hakikat abdestini aldık . Günahımız sevabımız boynumuzda niyaza geldik . 

Medet mürvet Şahım darına durmaya geldik.

Ezelden seyrettik biz bu alemi, Güneş doğmadan, ay doğmadan, Aydan günden 

ezelden.Bu mülke biz gelmiş gitmiş idik ezelden . Günahlarımızı, sevaplarımızı 

bir mizanda tartmış idik ezelden. Konağımız ışıktır, handan ezelden. Cananı 

gördük hoş olduk, Özümüzü tanıdık yol olduk. Ana rahmine düştük kandan 

ezelden. GERÇEĞE HÜ. MÜMİN E YA ALİ...

Dede : Ya Hakk, Ya Muhammed, Ya Ali...

Bu can Hakk'a yürüdü. Kainatın temsilcisi idi. Hakk ile buluştu, yaradana 

kavuştu. Yeni bir dona , yeni bir cana , bin bir cana karıştı.

Bu can ölmeden evvel binlerce kez ölmüş , binlerce kez de dirilmiş idi. Şimdi bu 

can başka bedenlerde yeniden dirilecek, bu canın bedeni canlı cansız her şeye 

sinecek.Kainat durdukça yaşayacak bu can canan içinde. Gerçeğe hü Mümine Ya 

Ali...

Dede: Ya Hakk, Ya Muhammed, Ya Ali...

Dostlar, bu Can Hakk'a yürüdü. Ruhu ortada kaldı. . Hakk'a teslim olan bedendir. 

Ona bedensiz kalmanın acısını çektirmeyelim. Yaşadığınız müddetçe Hakk'a 

yürüyen bu canın ruhunu, özünüzde yaşatabilir misiniz? Bu soruyu üç kez 

tekrarlayan dede 3 kez "İsteriz" cevabını aldıktan sonra : Hak Muhammed Ali 

sizlerden razı olsun. dilekleriniz, dualarınız, Hak Muhammed Ali'nin gönül 

defterine kaydedilsin. Her daim dile gelsin. GERÇEĞE HÜ MÜMİNE YA ALİ


SELAMLAMA

Tekbirden sonra sağa dönerek SELAM OLSUN HAKK'IN HUZURUNA VARANLAR. 

denir bu esnada sol el aşağıya sarkıtılır. Sonra sola dönerek " SELAM OLSUN 

GERÇEĞE HÜ DİYE DUA EDENLER" der ve sağ el de aşağıya sarkıtılır.

Sağa sola selam verildikten sonra dede " Rıza-i Lillah için Hakk'a yürüyen bu 

can için, bildiğiniz bir duayı yapın der. ( Bilenler bildikleri bir duayı, bilmeyenler 

Hak Muhammed Ali'ye salavat getirir.)

Böylece Cenaze töreni sona erer.


Kufe Muhaddisleri rivayet ettiler ki:


İmam Hasan ve İmam Hüseyin, İmam Ali'nin naâşını omuzlarına almış, Necef şehrinde önceden hazırlanmış olan yere doğru götürüyorlardı.


Kısa bir süre sonra bedeninden çok güzel ve hoş bir koku yayılan, yüzü örtülü bir atlı önlerinde durdu.


Bu adam İmam Hasan'a şöyle buyurdu:


"Sen, Kur'an ve vahiy çeşmesiyle sulanmış, ilim ve şeref eteğinde büyümüş, vasilerin önderi Emir el-Müminin Ali'nin oğlu Hasan'sın."


İmam Hasan aleyhisselâm şöyle buyurdu: 


"Evet. Buyurdukların doğrudur."


O atlı daha sonra İmam Hüseyin'e dönerek şöyle buyurdu:


"Sen, rahmet peygamberinin torunu, ismet sinesinden (süt) içmiş, ilim ve hikmet denizi; İmamların babası, Ali'nin oğlu Hüseyin'sin."


Daha sonra İmam Hasan aleyhisselâm ve İmam Hüseyin aleyhisselâm'a şöyle buyurdu:


"Bu naaşı (cenazeyi) bana verin ve Allah'ın amanında (emanet olarak) gidin (evinize dönün)."


İmam Hasan aleyhisselâm ona şöyle buyurdu:


"Babam İmam Ali aleyhisselâm, cenazeyi Cebrail veya Hazreti Hızır dışında kimseye teslim etmememi vasiyet etti."


O (atlı), yüzündeki nikabı (perdeyi) kaldırdığında onun İmam Ali aleyhisselâm'ın ta kendisi olduğunu gördüler.


İmam Ali aleyhisselâm, İmam Hasan aleyhisselâm'a şöyle buyurdu:


"Ey Eba Muhammed! Herkes öldüğünde onların başında hazır olan kimse, kendi cenazesinin başında nasıl hazır olmaz ki?"

...................................

 "Bihar-ul Envar" kitabı, cild 42, sayfa 300-301,


 "Medinet-ul Meâciz" kitabı, cild 3, sayfa 60-61, hadis numarası 724


 "el-Katra fi Menâkib'un Nebî vel-Itra" kitabı, cild 1, sayfa 217


 Mevsuat Kelimâtül Hüseyin kitabı, sayfa 87-88


 "Rivayât'ül Yemani" kitabı, sayfa 92-93


 Tarihul İmamul Hüseyin kitabı, cild 22, sayfa 533


 "el-Mesadir" kitabı, cild 4, sayfa 62


 "el-Mevsûat'ül Kübra 'an


 Fâtimat'üz Zehra" kitabı, cild 16, sayfa 234


Şerh-i Nehc'ül Belağa" kitabı, cild 5, sayfa 163-164


 "ed-Dem'at'üs Sâbika Fi Ahvâl en-Nebi vel-İtrat'üt Tâhira" kitabı, cild 3, sayfa 155


 "Leâl'il Ahbâr" kitabı, cild 4, sayfa 295




DERLEYEN: Serkan HORUZ 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Celal Abbas Ocak Tarihi Secereler-2( Erzincan/Kemah/Çağlayan/Kalecik)

CELAL ABBAS OCAĞI SECERELER-4 ( ERZİNCAN KİŞTİM)

Celal Abbas Ocak Künyesi/Seceresi-1-