NAMAZ KUR'AN DA VAR MI?

 NAMAZIN "TEVATÜREN" GELMESİ DİNDEKİ VARLIĞININ KANITI MIDIR❓


🗣️ "Tamam doğru söylüyorsun, bugün bilinen ve kılınan Namazın Kur'anda ayrıntısı, hareketleri, kılınışı, tarifi yoktur; bunlar ancak hadis, fıkıh ve ilmihâl kitaplarında rivayetler temelinde anlatılır, 

ama Namaz Tevatüren geldiği için dinimizde yeri vardır" 

diyor.


Rivayet ne demektir❓

"Söylenti", 

''Zanna'' dayalı olarak bir sözün ya da olayın aktarılması, 

"doğruluğu kesin olmayan" ve geçmişten sözel aktarımla gelen haber demektir.


Bir söz ya da haber rivayete dayalı aktarımla gelmişse; 

o söz ya da haberin kesin, kat'î, aslına uygun ve değişmeden geldiği asla kanıtlanamaz.


Aynı şekilde bir inanç ve ibadet şekli ''Tevatüren'' yani geçmişten günümüze uygulanarak geliyor olsa bile; 

bu, o ibadet şeklinin ya da o inancın sırf yapılageldiği için kesinkes doğru olduğu, üzerine din inşâ edilip, din olarak kabul edilebileceği anlamına gelmez❗


Bir kere şu ilâhi gerçeği ortaya koyalım; Dinde kanıt yalnız Allah'tan gelen/Vahiy/Kur'andır. Kur'anda karşılığı olmayan bir şeyin dinde de yeri yoktur❗


Din, ilgili âyetlerden de anlaşılacağı gibi “ZAN” üzerine binâ edilemez (En’am/116, Yunus/36, Hucurat/12, Necm/28). 


Birşey dinde varsa Kur'anda da olmak zorundadır. 

Kur'anda karşılığı olmayan bir şeyin dinde de yeri yoktur❗


Bir şeyin dünya üzerinde çok uzun süreden beri uygulanıyor olması, 

Tevatüren geliyor olması "o şeyin doğruluğunu" göstermez❗ 


🗣️"Namaz, Peygamberimizden itibaren kesintisiz olarak 1400 yıldır Tevatüren günümüze kadar gelmiştir. Bu da Namazın dinimizdeki varlığının kanıtıdır"


O zaman aynı mantıkla bakarsak;

❌2000 yıldır Hristiyanların kiliselerdeki Pazar âyinleri,

❌2500 yıldır Budistlerin Buda heykeli önündeki âyinleri,

❌3500 yıldır Yahudilerin Sinagoglardaki Cumartesi âyinleri 

yapılageldiğine göre, 

peki bu dinlerdeki âyinlerin bunca yıldır insanlar tarafından yapılıyor olmaları bunların "doğruluğunu" kanıtlar mı❓


Kur'an dışındaki tüm bilgi kaynakları ve aktarımlar, uygulamalar, ibadet şekilleri "Tevatür ile gelenler dahil" asla doğruluğu kesin değildir❗


Kur'anda olmayan ama "rivayetle ya da tevatürle" geldi diye bir şeyi din kabul edip uygulamak; 

en basitinden Allah'a din öğretmek demektir (Hucurat/16)❗


Dolayısıyla birşey "Tevatür" ile geldi diye Kur'anda karşılığı yoksa (ki geleneksel beşeri bir ibadet şekli olan ve bugün bilinen Namazın Kur'anda ne adı, ne kılınışı, ne de tarifi yoktur) 

din olarak kabul edilemez ve din olarak uygulanamaz❗


Kaldı ki "günümüze kadar Tevatüren uygulanarak geldiği için sağlamdır" denilen bugün bilinen Namazın "başlangıç noktası da Allah Resulü olamaz" diyoruz.


Çünkü, 

📕''sadece kendisine vahyedilen Kur'ana uyan" (Â'raf/203, Ahkâf/9, Zuhruf/43, Enbiya/45, Ahzab/2, En'âm/50-104-106, Â-li İmran/79, Yunus/15-109) 

ve 

📕"Kur'an dışında kendi inisiyatifiyle dine ekleme yapması da düşünülemeyecek olan" (Hakka/44-47)

Allah Resulü'nün 

işte tam da bu yüzden; 


Kur'anda olmayan Geleneğin Namazını kılmadığını, 

Kur'anda emredilen ve ''Vahiy/Kur'an Öğrenimi ve maddi-manevi Dayanışma'' anlamına gelen Salâtı ikâme ettiğini, 

ayrıca Kur'anda A'râf/55'te anlatılan ''Tedarruân ve Hûfyeten yapılan Dua'yı/Namazı'' ifâ ettiğini söylüyoruz❗


Bugün bilinen ve kılınan Namazdan,

yani Rasulullâh'ın vefatından sonra gelenekçi din adamlarının kural ve kaidelerini, şeklini-şemalini, her türlü ayrıntısını belirleyip dine monte ettikleri ''Geleneğin Namazından'' Allah Resulü'nün haberi bile yoktur.


Rasulullâh'ın vefatından sonra yaşananlar; iktidar mücadeleleri, 4 halifeden 3'ünün katledilmesi, iç savaşlar (Cemel, Sıffin, Kerbela, Harre savaşları), yoksulluk, cehalet, yazılı kültürün olmaması, Kur'an yerine uydurma rivayetleri din diye anlatan din adamlarının ümmî toplum üzerindeki etkinliği  düşünüldüğünde, 

ayrıca Namaz ile ilişkilendirilen Kur'andaki ''Salât, Kıble, Kıyam, Secde, Rükû, Tesbih, Zikir'' gibi kavramların gerçek anlamlarının tahrif edilerek Namaza yorulduğu gözönüne alındığında şu gerçek ortaya çıkıyor:


''gerçek başlangıç noktası Allah Resulünden çok sonra (yaklaşık 50-100 yıl) olan Namazın, Allah Resulünden beri Tevatüren yaşanarak gelen, yapılagelen bir ibadet şekli olmadığı ve 

Tevatürde (Rasulullah'ın vefatıyla, gelenekçi din anlayışı tarafından Namazın ortaya çıkarıldığı o dönem arasında) bir kopukluk olduğu" 

anlaşılmaktadır❗


Çünkü Namaz, Rasulullâh'ın vefatından sonra güç ve iktidarı ele geçiren Emevilerin desteğini alan gelenekçi din adamlarının israiliyât ve mecusi kültüründen ithal ettikleri, 

uydurma rivayetler ve içtihatlar ile şekillendirdikleri, 

ardından A'raf/55'te anlatılan ''Dua'ya ritüel elbisesinin giydirilmesiyle'' icat ettikleri bir bid'âttır❗


İşte ''Namaz'' bu dönemde, Allah Resulü üzerinden âdeta sipariş üzerine üretilen, O'na isnât edilen ve ''O Namaz kılıyormuş-kıldırıyormuş'' şeklinde uydurulan rivayetler sayesinde dindeki yerini iyice sağlamlaştırmış ve kök salmıştır.


Salât kavramı da zamanla gerçek anlamını tamamen yitirmiştir❗


Kimse artık bu sabitlenmiş bilgilere itiraz edemez, 

Kur'anda geçen Salât kavramının, Kıble, Secde, Kıyam, Rüku, Tesbih, Zikir gibi kavramların gerçek anlamını tartışamaz, 

bu gerçekleri görse bile buna dair bir şey söyleyemez olmuştur. 


Söyleyenlerde ''Peygamber düşman, zındık, kâfir, imansız, din düşmanı, Namaz düşmanı v.b.'' tekfirlere maruz kalmış, hapsedilmiş, öldürülmüştür. 


Benzer durum bugün de maalesef devam etmektedir❗


✋Selam tek hidayet rehberi Kur'ana tâbi olanlara olsun❗

.Alıntı


ACABA "NAMAZ İBRAHİM (AS)'DEN BERİ BİLİNDİĞİ" İÇİN Mİ KUR'ANDA ANLATILMADI❓


"Kur'anda Salât vardır, Namaz kılmak yoktur; o yüzden bugün bilinen Namazın şeklini-şemalini, tarifini, kılınışını Kur'anda bulamazsın"

dediğimizde;


🗣️"Hayır Kur'anda Namaz kılmak vardır. Namaz İbrahim (as)'den beri yapıldığı için o toplumda biliniyordu, o yüzden Kur'an zaten bilinen bir şeyi tekrar açıklamamıştır. Mekke müşriklerinin Hac, Oruç ve Namazı bilip uygulamaları da Namazın zaten bilinen bir şey olduğunu gösterir, o yüzden Kur'an bilinen Namazı tekrar tarif edip açıklamamıştır"

diyor,

kendine Kur'an müslümanı diyen bir kesim.


O zaman soruyorum;

Madem Namaz zaten bilinen bir ibadetti ve o toplumda/Mekke müşriklerince zaten kılınıyor idiyse;

"bu  Namaz bugün bilinen ve kılınan Namaza ne kadar benziyordu"❓


Çok mu benziyordu da,

o yüzden mi "Kur'anda tarifi, hareketleri, okunacak dua ve âyetleri, rek'ât sayısı, vakitleri, kılınışı, sünneti, farzı, vacipleri, kazası, cezası v.b." anlatılmadı❓


Yani eskiden beri bilindiği ve yapıldığı için Kur'anda tarifi yapılmadıysa;

demekki bilinen ve yapılagelen o eski Namaz, şimdiki Namaz ile nerdeyse aynı olmalı ki tekrar Kur'anda açıklanma ihtiyacı duyulmamış olsun❗


İşin böyle olmadığını "yalnız Kur'ana bakınca" anlayabiliriz;


📕Onların/müşriklerin, Beyt'in/Kâbe'nin yanındaki Salâtları ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. Öyleyse inkâr etmenizden dolayı tadın azabı. (Enfâl/35)


Madem Namaz o toplumda biliniyor idiyse ve bu yüzden Kur'anda tekrar tarif edilmediyse;

Kur'anda neden müşriklerin kıldığı Namazın "bilindiği şekliyle" değil de, 

"ıslık çalarak ve el çırparak" yapıldığı bildiriliyor❓


Mekke müşrikleri neden zaten "bilinen Namaz" ile hiçbir ilgisi olmayan "ıslık çalmak ve el çırpmak" şeklinde Namaz kılıyorlar❓


Demekki âyetteki "Salât", zaten bilinen "Namaz kılmak" değilmiş❗


Peki zaten "bilinen" bu Namaz için neden gelenekçi mezhepçi din adamları tarafından 

ciltler dolusu kitaplara (hadis, fıkıh, ilmihâl v.b.) bir sürü kural ve kaideler, ayrıntılar, ellerin durumundan, ayaklar arası mesafeye kadar, nerede ne okunacak, tahâretinden abdestine, bozan ve bozmayan şeylerine, haramları, farzları, sünneti, vacipleri, müfsitleri, mekruhları, mendupları, kazası, cezası, edasına varana kadar, 

kılınışı, şekli-şemali, ayrıntılı tarifi yazılmış❓


Peki İslamiyetten öncekiler acaba hangi mezhebin kıldığı gibi Namaz kılmışlar❓


Akıl ve sorgulama yetisini geleneğin Namaz olgusuna körükörüne inandığı için kaybetmiş olan kardeşlerimiz ısrarla;


🗣️"Namaz İbrahim (as)'den beri önceki tüm dinlerde zaten biliniyordu; yahudilik, hristiyanlıkta da vardı"

diyerek kıldıkları Namaza bir çıkış yolu arıyorlar. 


Sanki bu arkadaşlar yahudilik ve hristiyanlıktaki herşeyi kabul edip uyguluyorlar da; bir Namazları eksik kalmış....❗


Sanki yahudi ve hristiyanlarin her yaptığını yapıyormuş gibi konuşuyorlar....


''Onlarda da Namaz vardı'' diyerek kendini avutuyorlar.

İşte dinde savrulma bu olsa gerek❗


Sırf Namazın varlığını savunmak adına neredeyse "hepimiz yahudiyiz, hepimiz hristiyanız" bile diyecekler❗


Ben de sormaya devam ediyorum;

Peki o zaman neden (küçük bir yahudi grubu dışında) yahudiler bu bilinen Namazı kılmıyor da Sinagoglarında kendilerine özgü ayin yapıyorlar❓


Neden hristiyanlar iki bin yıldır kiliselerinde pazar ayini yapıyorlar da bu bilinen Namazı kılmıyorlar❓


Yahudi ve hristiyanlarda da Namaz vardıysa İslamiyetten önceye kadar kılıyorlardı da; sonra mı kılmayı bıraktılar❓


Gelenekçi dinin Namaz prangasından kurtulamayan kardeşlerimiz şu ilâhi gerçeği anlamak istemiyorlar;


İbrahim (as)'den beri önceki vahiylerin tümünde var olan emir "Namaz kılmak" değil, 

"Salâtı ikâme etmektir"❗


💥Yani tıpkı son vahyin muhatapları gibi önceki vahyin muhatapları da elçilerinin getirdikleri Vahiyde/Kitap'ta emredilen ''Salât'ı'',

sonradan din adamları eliyle kadîm bir tapınma ritüeli olan ''Namaza'' dönüştürmüşlerdir❗


Çünkü ne Tevrat'ta ne de İncil'de Namaz kılmak yoktur. 

Ama "Salât/Vahiy Öğrenimi ve Dayanışma" vardır.


Tıpkı Kur'anda olduğu gibi❗


Geleneğin zihinlerini esir aldığı kardeşlerimiz ısrarla aynı şeyi söylemeye devam ediyorlar;


🗣️"Namaz zaten İbrahim (as)'den beri yapıldığı için o toplumda/Mekke müşriklerince biliniyordu, o yüzden Kur'an zaten bilinen bir şeyi tekrar açıklamamıştır"


O zaman bende diyorum ki;

Peki neden Savm/Oruç ve Hac, İbrahim (as)'den beri bilindiği halde Kur'anda ayrıntılı olarak açıklandı da,

Namazın açıklaması, tarifi yapılmadı❓


Neden ''Savm/Oruç sizden öncekilere de farz kılındı" (Bakara/183) diye bir âyet var da;

"Namaz sizden öncekilere de farz kılındı" diye bir âyet yok❓


Neden Savm/Oruç 

önceden bilindiği halde Kur'anda Bakara/183-187 âyetlerinde açıklandı da,


Hac önceden bilindiği halde Kur'anda Bakara/158, 189, 196, 198, 200, 203; Â-li İmran 97; Mâide/1, 2, 95-97; Tevbe/3, Hac/25-29. âyetlerinde ayrıntılı açıklandı da;


Namaz ile ilgili ''kılınışı, tarifi, hareketleri, nerede hangi dua ve âyet okunacak, başlangıcından selam verip bitimine kadar anlatıldığı, hangi vakitte kaç rek'ât kılınacak diye açıklandığı

bir ''Namaz Âyeti veya Suresi'' yok❓


Yoksa (hâşâ) yüce Allah bu kadar önemli bir konuyu, güya "dinin direği" denilen Namazı açıklama işini "Buhari/Müslim'e mi" bıraktı❓


Cevap❓ Yok❗


Demekki "Namaz İbrahim (as)'den beri biliniyordu ve nesilden nesile geldi" iddiası;

bir yandan gelenekçi dinin icât ettiği kurallara göre kıldıkları "bilinen" Namazı Kur'anda bulamayan,

ama diğer yandan ''Kur'anda Namaz vardır diye çaresizce direten bir kesimin" temelsiz, içi boş iddiasından başka bir şey değildir❗


✋Selam tek doğru yol rehberi Kur'ana tâbi olanlara olsun❗

."İBRAHİM'İN MAKAMINDA "MUSALLÂ/SALÂT YERİ" EDİNİN" NE DEMEKTİR❓


📕Hani Biz, Beyt'i/Kâbe'yi insanlar için toplanma yeri ve güvenli bir yer kıldık. 

"İbrahim'in makamından kendinize bir Musallâ/Salât yeri/VAHİY EĞİTİM VE ÖĞRETİM YERİ EDİNİN" dedik. 

İbrahim ve İsmail'den, 

Evimi TAVÂF edenler/tevhid esaslı hanif dinin hakikatlarinin izini sürmek için dolaşanlar, 

“RÜKÛ ve SECDE edenler”/Allah'ın âyetlerine yönelip boyun eğenler  ve buyruklarına içtenlikle teslim olup itaat edenler için "Temiz tutun"/Şirkten ARINDIRIN diye söz aldık. 

(Bakara/125)


Bu âyetle, yüce Allah'ın gönderdiği Tevhid esaslı Hanif dinin elçisi olan İbrahim (as)'in kurduğu ve Tevhidin odağı olan dokunulmaz VAHİY EĞİTİM VE ÖĞRETİM MERKEZİNDE/Mescid-i Haram'da, 

vahyin temel ilkelerini, emir ve yasaklarını öğrenmek için yani "Salât" için kendinize yer/Musâlla edinin, burada "Vahiy Eğitimi ve Öğrenimi görün" mesajı her dönem için insanlara bildiriliyor❗


İşte aslında Hac emriyle de temelde bu "Vahiy Eğitim ve Öğreniminin" hayata geçirilmesi amaçlanmaktadır. 

Yani Kur'anda yapılması emredilen toplu Salât'tan biri olan ve dünyadaki tüm insanların yılda bir kez katılımıyla gerçekleşen "Hac Salât'ı" ile bu "Vahiy Eğitimi ve Öğrenimine" katılım isteniyor. 


Âyette geçen "Musallâ", gelenekçi dinin anladığı gibi "Kâbe'de Namaz kılacak bir yer edinin" demek değildir. 

Hele ki Kâbe'nin hemen yanında bulunan ve adına "İbrahim makamı denilen, içinde ayak izinin olduğu yapının önünde Namaz kılın" demek hiç değildir❗


Bu âyetteki “Rükû ve Secde edenler” ifadesi; 

Kâbe'de Namaz kılmak anlamında değil, 

"tevhid esaslı vahiy öğretilerine ilgi gösterip benimsemek, içten gelen bir kabullenme, tam bir teslimiyet ve itaat'' anlamı taşır.


Aslında ''Vahiy/Kur'an öğrenimi ve Vahye dayalı yaşama bilinci'' demek olan Salât ile ilişkili olan Rükû ve Secde gibi Kur'anî kavramlar;

Salât'ın gelenekçi din anlayışı tarafından ''şekilsel bir eylem'' olan Namaz kılmaya dönüştürülmesi neticesinde otomatik olarak sanki Namazın şekilsel birer parçaları olarak kabul edilmiştir.


Rasulullâh'ın vefatından sonra dinde hâkimiyeti ele geçiren ve bu tahrifâtı yapan gelenekçi din anlayışının ilk temsilcilerinden sonra gelenler de âyetlere hep bu açıdan, bu "ön kabul" üzerinden bakmışlar, 

rivayetler ile desteklenip dine kalıcı olarak yerleşen Namaz olgusuna dayanak olması için bu Kur'anî kavramları ''bu önyargıdan dolayı'' hep Namaza yormuşlardır; 

"tıpkı günümüzdekiler gibi"❗


Her biri kendine özgü ilkesel/zihinsel anlamlar içeren bu temel Kur'anî kavramlar (Kıble, Tesbih, Zikir, Kıyam, Rükû, Secde v.b.);

"sırf Namaz" için eğilip bükülerek, 

''sırf Namaza dinde yer açmak için'' tahrif edilerek 

şekilsel bir boyuta dönüştürüldü.


Bugün bilinen ve kılınan Namazın adını, şeklini-şemalini, kılınışını, ayrıntısını, tarifini, hareketlerini Kur'anda bulamayınca da; 

kendine özgü anlam ve karşılıkları olan bu kavramları şekle dayalı hareketlere dönüştürüp ümmî halka bunları Namazın parçaları/rükunları olarak sundular.


Bu Kur'anî kavramların tamamı ''Vahiyle zihinsel irtibatla, vahiyle bağlantı kurmakla ilgili olan, şekilsel değil ilkesel kavramlardır''❗


Eğer Rükû ve Secde Namaz ritüelinin birbiri ile bağlantılı parçaları olsaydı, tüm âyetlerde birlikte geçmesi gerekirdi❗


Oysa hem Rükû'nun hem de Secde kavramlarının "ayrı ayrı" ve "tek tek" kullanıldığı" farklı âyetlerin de  bulunuyor olması;

bize bunların birbirinin devamı olan bir ritüelin parçası olmadığını, ilkesel kavramlar olduğunu gösteriyor.


💥Kur'anda farklı farklı âyetlerde geçen ''Kıyam, Rükû, Secde, Kıble, Tesbih, Zikir'' kavramlarını alıp, 

tıpkı bir "puzzle gibi" farklı parçaları biraraya getirerek bunlardan Namaz bütününü çıkarmaya çalışmak; 

"sadece gelenekçi mezhepçi din zihniyetinin Kur'andan kopuk, uydurma rivayetler ve içtihatlar üzerine inşâ edilmiş olan din anlayışına hizmet eder"❗


Sanki yüce Allah tüm bu kavramları Kur'anda bir veya birkaç âyet içinde birarada kullanıp;

"Namaz kılmak için önce Kıbleye doğru yani Kâbe'ye doğru bakacak şekilde Kıyam'da yani ayakta durun, 

Rükû yapın yani belden öne doğru 90 derecelik açıyla eğilin,

Secde'ye gidin yani diz üstü yere kapaklannıp iki eliniz arasında alnınızı yere koyun, 

Namazı bitirince de Tesbih ve Zikir çekin yani boncuk sayarak isimlerimi tekrarlayın"

şeklinde anlatmaktan hâşâ imtinâ etmiş ❗


Yüce Allah sanki ''Namazın tarifini, şeklini, hareketlerini, vaktini, rek'ât sayısını v.b.'' anlatamamış, 

nasıl kılındığını ve baştan sona kadar kısaca iki rek'âtlık bir Namazın tarifini açıkça yapmaktan da hâşâ çekinmiş ve 

"dinin direği" denilen, bu kadar önemli sayılan bir ibadet şeklini 

Buhari ve Müslim'in insafına bırakmış..... 

öyle mi❓


✋Selam tek doğru yol rehberi Kur'ana tâbi olanlara olsun❗

.Alıntı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Celal Abbas Ocak Tarihi Secereler-2( Erzincan/Kemah/Çağlayan/Kalecik)

CELAL ABBAS OCAĞI SECERELER-4 ( ERZİNCAN KİŞTİM)

Celal Abbas Ocak Künyesi/Seceresi-1-