Kızıl başlığın tarihi

 Kızılbaşlık Nedir? Ne zaman ortaya çıkmıştır?


Kızılbaşlık, bu ismin ortaya çıktığı dönemle sınırlanmaksızın göçebe Türk topluluklarının İslâm’ı kabul etmesiyle başlayıp devam eden bir süreçtir.

Emevî ve Abbâsî dönemlerinde çeşitli Arap kolonzitörleri eliyle (Sömürgeleştirme, hedeflenen bölgeler veya halklar üzerinde vergilendirme, kontrol, ekim amacıyla genellikle koloniler kurarak ve muhtemelen onlara yerleşerek kontrol kurma sürecidir.)  İslâm hakkında bilgi edinen Türkler, resmî kanalların yanı sıra İran tasavvuf mektebine mensup sûfîler aracılığıyla bu dini kabul etmeye başlamıştır. 

Hârizm, Mâverâünnehir ve Fergana gibi bölgelerde yerleşik hayat yaşayan zümreler Kur’an’ın ortaya koyduğu ve Hz. Peygamber’in hayatında somutlaştırdığı İslâm’ı (ŞERİ İSLAM) benimserken, göçebe veya yarı göçebe hayatı yaşayan Türkler, daha önce mevcut olan dinî inanç ve anlayışlarını yeni dinin kalıpları içinde yoğurarak “senkretik”(Birbirinden ayrı düşünce, inanış veya öğretileri kaynaştırmaya çalışan felsefe sistemi") nitelikli bir İslâm’ı (HALK İSLAMI) benimsemiştir.

Kızılbaşların İslâm telakkilerinin temelini teşkil eden bu telifçi anlayış başlıca Yesevîlik, Haydarîlik ve Vefâîlik adlarıyla XI-XIV. yüzyıllar arasında Anadolu’ya taşınmıştır. Bunlardan, Ahmed Yesevî tarafından kurulup Horasan Melâmetîliği ile bazı bâtınî cereyanların etkisinde kalan Yeseviyye doktriner yapıdan doğan basit ve pratik görüntüsü, ayrıca cezbeci karakteriyle göçebe Türkler arasında yayılmıştır.

Anadolu’ya intikal ettiğinde Tokat, Amasya ve Sivas bölgelerinde etkili olmuştur. Bu bölgelerde zâviyeler açan Pîr Dede, Dâvud Baba, Gajgaj Dede gibi şahsiyetler Yesevî dervişleridir. 

Kutbüddin Haydar adlı bir Türk şeyhi tarafından kurulan Haydariyye ile X. yüzyılda ortaya çıkmakla birlikte Cemâleddîn-i Sâvî tarafından teşkilâtlandırılan Kalenderiyye ve Ebü’l-Vefâ Bağdâdî’ye nisbet edilen Vefâiyye de aralarında birtakım farklılıklar bulunmakla birlikte senkretik anlayışı yansıtmaktadır.

Bâtınî-tasavvufî nitelikteki bu mistik yapılar birtakım İslâmî telakkilerle birlikte Göktanrı kültü, tabiat kültleri ve atalar kültünden oluşan eski Türk dinî inanışları, Şamanizm, Uzakdoğu dinleri ve özellikle Budizm, eski İran dinlerinden  Maniheizm, Mazdeizm ile çok sınırlı oranda Hıristiyanlık’tan çeşitli inanç motiflerinin bir araya geldiği bir karışım görünümü arzetmiştir.

Kızılbaş erkânı incelendiğinde bunların Türkler'in eski inanç ve gelenekleriyle önemli benzerlikler arzettiği açıkça görülür. Mehmet Eröz, eski Türkler'in inançlarıyla ilgili Wilhelm Radloff, B. Y. Vladimirtsov, Abdülkadir İnan gibi araştırmacıların çalışmalarından yola çıkarak Şamanlık yahut kamlık dinindeki kam ile kızılbaşlıktaki dede arasında seçiliş şekilleri, kıyafetleri, gördükleri hizmetler, toplumdaki itibarları ve duaları bakımından önemli benzerlikleri ortaya koymuş (Türkiye'de Alevîlik Bektaşîlik, s. 257-282), ayrıca cem'lerdeki gizlilik, kurban kesme, on iki hizmet, tarikten geçme, musâhiplik erkânı, düşkünlük gibi erkânlarla Türkler'in eski inanç ve gelenekleri arasındaki paralelliği göstermiştir (a.g.e., s. 283-331)

Bu yapının Kızılbaşlık ve Bektaşîlik olarak ayrılmasından önceki boyutunu gösteren Menâkıbü’l-kudsiyye ile daha sonra telif edilmiş vilâyetnâmelerde yer alan menkıbeler bu senkretizmi gösteren inanç motifleriyle doludur (örnekler için bk. Ocak, Alevî ve Bektaşî İnançlarının İslâm Öncesi Temelleri, tür.yer.). (kerametler)


TÜRKLERİN TARİHİNDE KIZILBAŞLAR


Daha önce bütün Türkmen aşiretleri Kızıl Börk giyerlerdi. Bazı İslam anlayışına mensup aşiretlerin zamanla Kizil Börkü (kırmızı başlığı) giymekten vazgeçmesi üzerine, Türkmen Alevileri adıyla anılacak kesimlere Kızılbaş denilmeye başlanmıştır.(TDV Islam Ansiklopedisi)

Kırgızlar'ın İçkilik(kımız-tolu) oymaklarından birinin adı da Kızılbaş olup ayrıca Afganistan'da Şiî Müslüman halkın bir bölümü Kızılbaş adıyla anılmaktadır.

Oğuz Türkmenlerinin geleneksel başlığına dayanır. Oğuzlarda başlığa (külah) Börk denirdi.

Bazı Oğuz boyları (kırmızı börk)kırmızı renkte başlık giyerlerdi, bunlara Kızılbaş denirdi. 

Bazı Oğuz boyları da(kara börk)siyah başlık giyerlerdi, onlara da Karapapak veya Karakalpak denirdi.

Orta Asya'da güçlü, kuvvetli, savaşçı insanlara veya askerlere de Cengaver-Kızılbaş diye hitap edilmektedir.

Selçuklular ve Anadolu Beyliklerinde, Türklere kızıl börklü ayağı çarıklı diye hitap ederlerdi.

Hatta Ottoman imparatorluğunu kuran, Otman beye de, İtalyan kaynaklarında Kızıl Börk Otman (Kızılbaş Otman)diye bahsedilirdi.

Otman bey dönemindeki kaynaklarda 1324-1362 yıllari arasında Kızıl Börk (Kızılbaş) ifadesi daha çok açık bir şekilde kullanıldığı görülmüştür.

Yine Orhan bey döneminde, Rumlarla Türkler ayrılıp belli olsun diye, Rumlar sırma işlemeli başlık giyerlerdi, Otmanlı Türkleri ise kırmızı keçeden yapılmış başlık giyerlerdi, o zamanda Türklere Kızılbaş diye hitap ederlerdi.

Otman beyin oğlu Alâeddin beyin, herkesin Kızıl Börk başlığı giymesinden dolayı, devlet yetkilileri Kızıl Börk giyilmesinin uygun bulunacağını, toplumun diğer kesiminin de beyaz Börk(beyaz başlık) giymelerini sağlamıştır.

Hatta, Otman beyin kırmızı renkli yuvarlak başlık giydiğinde, Müneccim başı bunun bir Horasanlı başlığı diye de adlandırmıştır.

Türkmenlerin zaten İslam öncesi dönemlerde de başlarına giydikleri başlıkların rengi, kırmız renk olarak kullanırlardı, onun da adı Kızıl Börk'tü.(Başkent Üniversitesi Kültür Yayınları)

Devşirmeler, Osmanlı yönetim kademelerinde söz sahibi olabilmeleri için, Türkmen Alevilere ahlak dışı iftiralar atıp yönetimden uzaklaştırıp Osmanlı İmparatorluğunun yıkımına ne-den olmuşlardır.

Devşirmeler, Orta Asyadan Anadolu'ya gelen Türkmenlerin geleneklerini de küçümseyerek, kırmızı başlığı Kızılbaş olarak tanımlayıp düşman göstermişler, Otmanlıyı ayakta tutan Ye-niçerilere iftiralar atarak Yeniçeri ocaklarını kapattırmışlardır.

Yavuzla birlikte Sünnileşen Otmanlı kaynaklarında Kızılbaş tabiri; Safevi Tarikatı müridleri ve Kızılbaş askeri, Kızılbaş tarafı, Kızılbaş üzerine sefere çıkmak gibi tabirler doğrudan Safevî Devleti için kullanılır. Safevî Devleti kaynaklarında ise Kızılbaş tabiri Safevî Devleti'nin ordusunu oluşturan Türkmenler için kullanılır.

Bugün Anadolu coğrafyasına yerleşen Aleviler Kızılbaş Türk soyludur. Aleviler dış evlilik yapmamışlardır ve Alevilere en çok düşman olan Şafi Kürt ve Zaza halkıdır. Bugün kendisine Alevi Kürt veya Zaza olduğunu söyleyenler Otmanlı Yavuz politikası ile özünü unutturulan Öz Türklerdir.

Safevî Devleti'nin kurucusu Şah İsmâil'in babası Şeyh Haydar (ö. 894/1488), büyük bölümünü Azerbaycan ve Doğu Anadolu Türkmen boylarının oluşturduğu taraftar kitlesine, kendilerini diğerlerinden ayırmak için her biri bir imamı temsil eden on iki dilimli kırmızı börk giydirmiş ve bu kitleler zaman içinde kızılbaş diye adlandırılmışlardır.

Kızılbaş isminin belirli bir dinî ve sosyal grubu nitelemek üzere ilk defa ne zaman kullanıldığına dair kesin bir kayıt yoksa da ağırlık kazanan görüşe göre bu kullanım XV. yüzyılın son çeyreğinden itibaren ortaya çıkmıştır. Safevî Devleti'nin kurucusu Şah İsmâil'in babası Şeyh Haydar (ö. 894/1488), büyük bölümünü Azerbaycan ve Doğu Anadolu Türkmen boylarının oluşturduğu taraftar kitlesine, kendilerini diğerlerinden ayırmak için her biri bir imamı temsil eden on iki dilimli kırmızı börk giydirmiş ve bu kitleler zaman içinde kızılbaş diye anılmıştır. "Tâc-ı haydarî" veya kısaca "taç" diye anılan bu baş giysisi, üzerine beyaz bir tülbent sarılan sürahi biçiminde on iki dilimli kırmızı bir kavuktur (Hinz, s. 65). Başlangıçta siyasî mahiyet taşıyan bu adlandırma, ilk Safevîler'in dinî propagandaları sonucu görünüşte on iki imam inancına bağlı kalmakla birlikte Tanrı'nın beşer sûretinde görünmesi, ruh göçü ve Ali'nin bedenleşmesi olarak algılanan Safevî hükümdarına yönelişle birleşerek aşırı anlayışların bütün ayırıcı niteliklerini ortaya koyan Türkmen Şiîlik biçiminin adı olmuştur (Mélikoff, Uyur İdik Uyardılar, s. 54).


İSLAMIN TARİHİNDE KIZILBAŞLAR


Birçok kaynak Kızılbaş isminin kökeninin İslamiyet'in ilk döneminde meydana gelen olaylarla bağlantılı olduğunu ifade etmistir.

Şöyle ki; Kızılbaş ismi ilk defa 625 yılında Uhud Savaşında Peygamberimiz yaralanması üzerine Yetiş Ya Ali diyerek çağırması sonucunda saldıranlara karşı kendi vücudunu Hz. Alinin siper ettiği başındaki sarığı açarak akan kanı durdurduğu kırmızıya dönüşen sarığı tekrar başına takıp tekrar savaşa döndüğü bundan dolayı Kızılbaş dendiği Hz. Aliye ve taraftarlarına bilinmektedir. 

(Prof. Dr. Ethem Ruhi Fiğlalı, s. 11-12; Eröz, s. 87-88).


Biz alevilerin inandığı Hz.Peygamber Uhud Savaşında düşman


askerlerinden olan Amrû bin Adûd, savaşta kendisine karşı çıkacak bir


savaşçı istediğinde Hz.Peygamber, İmam Ali'ye Zülfikarı uzatarak onun


karşısına çıkmasına izin vermişti. Savaş esnasında


Hz Peygamberimiz sav. kılıç darbeleri, atılan taşlar sonucu omuzu


yaralanmış, yüzü kanlar içerisinde kalmış ve bir dişi kırılmış çok


sayıda düşman askeri Hz Peygamberın üzerine doğru gelirken ,


Hz Muhammed ; Yetiş hücum et Ya Ali demiştir.


Haydar-ı Kerrar Ali el Murtaza , Zülfikarı çekip müşrik düşman


askerinin üzerin aslan gibi seyirterek cümlesini öldürüp geri


püskürtmeyi başarmıştı.


Sevgili canlar İmam ali daha sonra Hz Peygamberin kanayan dişine


başındaki sarığın beyaz bezini basarak kanamayı durdurur.Sarığının


bezi kıp kırmızı kan olmuştur.Hz Ali bu bezi öper ve başına bağlar.


Sevgili canlar biz Alevi-Bektaşiler KIZILBAŞLIK adını burdan alır. Hz


Ali savaşa devam eder.


Bunun üzerine;


CEBRAİL AS : Ya Resurullah bu sizin için yapılan iyilik ve civan


mertlikten başka bişey değildir. buyurdu


Hz Peygamber cevaben : “ O bendendir bende ondanım ” der.


CEBRAİL AS : “ Zülfikar gibi keskin kılıç Ali gibi bir yiğit bulunmaz


” (Lâ fetâ illâ Ali, lâ seyfe illâ Zülfikâr ) buyurur.


Bir gün Ahmedi Muhtar Muhammed Mustafa sav. Fatma Anamızla baba kız


sohbet ederlerken Hz Peygamber Fatma anamıza ; Sen Zülfikarı


tanırmısın diye sorunca :


Fatma anamız : evet ya Resurullah ben o kılıcı Alinin eline geçmeden


cennette asılı görmüştüm. demiştir.


Hz. Muhammed, "Ya Ali" öyle bir iş ettin ki bundan sonra sen ve seni sevenleri başındaki kanla Kırmızı renge dönmüş sarıkla anacaklardır diyerek, ilk defa Kızılbaşlık ifadesini, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in kullandığı rivayet edilmektedir.

Hz. Ali Hayber Kalesi'ni aldığı zaman başına kırmızı sarık takarak Kızılbaşlı olarak anılmıştır. 

Küffe'de İbni Mülcem'in saldırısı sonucunda akan kan, İmam Alinin sarığını kızıl kana boyanmıştır.


Kaynak:Seyyid Dede Mehmet Ersan Dede


Kızılbaş ismiyle ilgili olarak nakledilen, Şeyh Haydar'ın bir gün rüyasında diğer imamlarla birlikte Hz. Ali'yi gördüğü ve onun verdiği emir üzerine müritlerine on iki dilimli kırmızı börk giydirdiği şeklinde rivayet edilmiştir.

(Muhsin el-Emin "A'yânü's-Şia, I,21”)

12 İmamın giydiği 12 dilimli Kırmızı Börk (Başlık);

Erdebil Dergâhından Safavi önderi Sah Haydar ve oğlu Şah İsmail'in Hz.Ali ve soyuna duydukları bağlılıklarının simgesi olarak, 12 imamları ifade eden 12 dilimli Kırmızı Börk giymeleri sonucunda, Kızılbaşlık artık Alevilik'le özdeşleşmiş bir kavram olarak kabul edilmiştir.

Hatta, Osmanlı döneminde, zaman zaman, saray erkâni 12imamları simgeleyen 12 dilimli kırmızı ve çeşitli renklerde sarıklar giymişlerdir.

Şeyh Cüneyd'in oğlu Şah Haydar babasının öcünü almak için, Şirvan'a, S.Halil'in üzerine yürürken askerlerin başına Kızıl börk (kızıl başlık) giydirmesi de bir gerçektir.


( Kaynak :Seyyid Nadir Ersan Dede )


Azerbaycan-Karabağ savaşında, Azerbaycan İTV nin sunucu-su Haydar Mirza,Azerbaycan askerleriyle yaptığı röportajında, “Bunlar Oğuz boyunun Kizilbaş cengaverlerinin devamidir ve Karabag'i isgalden kurtaran kahraman askerlerimiz” deyişi, 5Ekim 2020 tarihinde ITV'de ve sosyal medyada yayımlanmıştır. Kaynak:Azerbaycan ITV

Kısacası buradan da anlaşılıyor ki, Kızılbaş ifadesi, Müslüman Türklerde kötü anlamda değil, güçlü, yiğit, cengaver ve kahraman anlamına gelmektedir.


ALEVİ KIZILBAŞLAR HANGİ IRKTANDIR?


Osmanlı kayıtlarında Alevî Türkmen kökenli Seyyid müslümanlara "Kızılbaş" denilmekteydi

Yeniçeriler Hacı Bektaş Veli'yi pir kabul etmişler; ocağın 94. Bölüğünde bir Bektaşi Baba'sı hep bulunmuştur. Bektaşilik de Şia'nın bir alt kolu değildir. Gerek Kızılbaşlıktaki, gerekse Bektaşilikleti “Ehl-i Beyt” sevgisi, Şiilik kanalıyla değil, Ahilik kanalıyla gelmiştir. Kızılbaş doğulur; Bektaşi olunur.

Anadolu ve Balkanlar'da Kızılbaş Alevileri nerelerde yaşıyor?

Günümüzde Bulgaristan'ın bu iki bölgesinde Alevîler halen oldukça etkindirler. Kırcaali,Dobruca ve Deliorman'da yaşayan ve kendilerini Kızılbaş olarak tanımlayan insanların tamamı Türkçe konuşur. Bugün resmi rakamlara göre Bulgaristan'da yaşayan Türklerin %13'ü kendini Alevî olarak nitelendirmektedir.Bulgaristan Kırcaali Alevi mi?

Bugün en yoğun Alevi Bektaşi varlığı Razgrat, Silistre, Kotel (Yablonova), Kırcaali ve Haskova'dadır.


BULGARİSTAN TÜRKLERİ ASLEN NERELİ?


Bulgaristan Türkleri ağırlıklı olarak Oğuzların Avşar boyundan gelmektedirler. Menşeleri günümüz Niğde, Kırşehir, Maraş, Mersin, Adana, Antep, Halep, Malatya illeri ile Sivas'ın güney ilçelerinden iskan edilen Türkmenlerdir.

Çukurova ve Akdeniz bölgesindeki muhtelif yerleşim merkezlerinde yaşayan kızılbaşlar Tahtacı adıyla anılmaktadır. Tarihte Safevîler'le ilişkileri muhakkak olan Tahtacılar, inanç ve dinî yaşayışları itibariyle öteki kızılbaş Türkmen oymaklarıyla paralel bir yapıya sahiptir (Fığlalı, s. 13). Kızılbaş nereli?

“Adana'dan Trabzon'a uzanan yaklaşık 500.000 kişiden oluşan Kızılbaşlar, ne kadar da kendilerini Alevi olarak tanıtırlar.

Bugün Alevî adıyla anılan kızılbaş zümresi Anadolu'da kısmen yoğun olarak Tunceli, Amasya, Tokat, Çorum, Sivas, Erzincan, Malatya ve Kahramanmaraş ile çok sınırlı olarak diğer bazı yerleşim merkezlerinde ve son yıllarda iç göçler sonucu İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde bulunmaktadır. Balkanlar'da ise özellikle Bulgaristan'ın bazı küçük yerleşim merkezleriyle Deliorman bölgesinde yaşamaktadır.

Avşar, 24 Oğuz boyundan biridir. Avşarın Alevisi olmaz gibi bir söylem, hem tarihsel gerçeğe hem de günümüzdeki Avşarların durumuna terstir. Günümüzde bir hayli Avşar köyü Alevidir. Yalnızca Kayseri yöresinden örnek verecek olursak, Sarıoğlan ilçesindeki Alevi köyler Yedi Bucak Avşarı'ndandır.


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK AVŞAR BOYUNDAN KIZILBAŞ ALEVİSİ Mİ?


Kökeni, bir Avşar Beyliği olan Karamanoğullarına dayanan Gâzi Mustafa Kemal Atatürk'ü sevgi ve saygıyla anıyoruz canlar. Ruhu şad, mekânı cennet olsun!. Atatürk'ün -baba tarafından- sülalesi (soy) Avşarların Kızıllar Oymağı'na (aşiret) bağlı Kocabaşlar Obası'na dayanan Alevi Kızılbaş bir aileden gelmektedir.

aşk ile 

Mehmet Özgür Ersan

Abdal Yesari

aşk ile 


Araştıran : Mehmet Özgür Ersan

Abdal Yesari


Alıntı 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Celal Abbas Ocak Tarihi Secereler-2( Erzincan/Kemah/Çağlayan/Kalecik)

CELAL ABBAS OCAĞI SECERELER-4 ( ERZİNCAN KİŞTİM)

Celal Abbas Ocak Künyesi/Seceresi-1-