Dari mansur
ALEVİLİKTE, “DAR” ERKANI
Alevilik, İslam’ın bir mezhebi olarak, kendine özgü ritüelleri ve inançları ile bilinir. Bu ritüellerden biri de “Dar” erkanıdır. Dar, kelime anlamı olarak ayağa kalkma, ayakta durma yani kıyamla Hakk’ın huzuruna durmak anlamına gelir. İnanç boyutunda ise maneviyatta ölümden sonra, yeniden dirilip ayağa kalkmak, özünü kötülüklerden arındırmak anlamına gelir.
Varub bir kâmilin dârına durmak
Sual edüb cümle müskilin sormak
Arsın eteğinde var idi ırmak
Daim akub çağlar seli nerdolur
- Kasım Dede
Alevilikte, Şahı Merdan Ali’nin yaşam biçimine ve düşüncelerine bağlanarak Hz.Muhammed’e uzanan bir yol vardır. Bu yol, dört büyük kişiden kaynaklanmıştır. Bunlar, Anadolu Alevilerince “dar” erkanı olarak kabul edilmişlerdir.
Gece gündüz hayalinle dönerim
Bir gece rüyama gir Hacı Bektaş
Günahkârım günahımdan bezerim
Özüm dâra çekerim gör Hacı Bektaş
- Kul Himmet
Alevi-Bektaşi yolunda, “dâra durmak” terimi, talibin canların ve dedenin önünde teslimiyetini bildirmek için niyaz ederek meydanın ya da meydan odasının ortasına gelerek ayaklar mühürlenmiş (sağ ayak sol ayak üzerine konulmuş), kollar göğüste çapraz, baş öne eğik şekilde durmayı ifade eder.
Özüm dârda yüzüm yerde durmuşum
Muhammed Ali'ye ikrâr vermişim
"Sehaküm" hamrini anda görmüşüm
İçip kana kana mestâne geldim
- Şâhi
Bu duruş, Kırklar katında durmak, Kırklar katında durmak Hz. Şah-ı Velayet katında durmak anlamına gelir ve dört türlüdür. Anadolu Alevilerinin darına durdukları bu dört ulu kişi arasında;
Birincisi, Dar-ı Mansur’dur.
Hakk yolunda dâra çekilen Hallac-ı Mansur’dan kalmıştır. Bu dâra duran Canlar Pir önünde elleri kolları salınmış durumda dururlar.
Mansur, Maliki Kadısının verdiği fetva ile derisi yüzülerek şehit edilmiş büyük bir sufidir. Asıl adı Hüseyin olan ve 921 yılında Bağdat’ta can veren Mansur, Alevilikte önemli bir yere sahiptir. Mansur darında, ayakta dimdik durup sağ elini kalbin üzerine koyup, sol eli ise yanına bırakılarak durulur.
Ey gönül sıdk ile çağır Bâri'ye
Mümin olan Hakk katara düzüle
Gerçek aşık özde çeker dârıya
Yürek büryan olup ciğer ezile
- Derviş Mehmed
İkincisi, Dar-ı Fazlı’dır.
Göğsüne bıçak saplanarak yüzü koyun bırakılan Fazlullah Hurufî gibi yüreğine bıçak saplansa da yolundan dönmeyeceği anlamında dârda, secdeye kapanır vaziyette durulur.1394 yılında İran'da Alınca Kenti’nde; Timur tarafından astırılan Fazlullah adına, Fazlı darına durulur. Fazlı, eğilip iki elini karnından aldığı yaraların üstüne basarak, yolumdan dönmem anlamında secdeye kapanmıştır. Fazlı darında; İki elini kalbinin üstüne kapatarak yarı eğilmiş vaziyette durulur.
Girelim Ali nuruna
Duralım Mansûr dârına
Küfrümüz iman yerine
Sayamazsın demedim mi
- Pir Sultan Abdal
Üçüncüsü, Dar-ı Nesimi’dir.
Derisi yüzülen Seyyid Nesimi’nin anısına dayanır. Fazlı dârından doğrulup oturduğu zaman Nesimi dârına durmuş olur.Nesimi 1417 yılında Halep'te derisi yüzülerek, şehit edilmiş bir Alevi dedesi idi. Batıl inanca karşı geldiği için, zamanenin gericileri Nesimi’yi(Ulu Ozan) diz üstü oturtup derisini yüzmüşlerdir. Nesimi darında; Diz üstü oturup secdeye, dara durma vaziyette durulur.
Mansûr ile varıp dâra çekildim
Yusuf’la kul olup bile satıldım
Şam'da İsa ile göğe çekildim
Mûsa ile dahi Tur’dan gelirim
- Nesimi
Dördüncüsü, Dar-ı Fatıma’dır.
İmam Hüseyin’den kalmıştır. Fatıma dârına duran Can Pir karşısında sağ ayağının baş parmağını sol ayağının üstüne koyar. Ehli Beyt’in annesi Fatma Ana adına yapılır. Hz. Muhammed, torunları İmam Hasan ve İmam Hüseyin’den su istedi. Sevgili dedelerine su getirmek için İmam Hüseyin acele ettiğinden sol ayağının baş parmağı taşa takılarak kanadı. Sevgili dedesi görmesin üzülür diye sağ ayağını kanayan sol ayağının baş parmağının üstüne kapatarak, akan kanı gizledi. Fatma Ana, Imam Hüseyin’in ayağını pansuman ettiği için, Dar-ı Fatma denir. Fatma Ana darında; Sağ ayak, sol ayak başparmağının üzerine gelecek biçimde, baş öne eğilerek bir saygı duruşudur.
Şah Hata`i'mdir özümde
Hiç hilaf yoktur sözümde
Eksiklik kendi özümde
Dârına durmaya geldim
- Şah Hata'i
Meydanda "tercemân-ı dâr/dâr gülbengi" dile getirilir.
Dâr gülbengi:
"Allah, Allah! Elim erde, özüm dârda, yüzüm yerde, erenlerin Dâr-ı Mansûrunda, Muhammed Ali divanında, Hakk'ın huzurunda canım kurban, tenim tercemân. Fakirin elinden dilinden incinmiş can karındaş var ise dile gelsin, bile gelsin. Allah, eyvallah. Hû dost."
Bir başka Dâr gülbengi şu şekildedir:
"Allah, Allah, Allah...Geldiğiniz yoldan durduğunuz dârdan çağırdığınız Pirden şefaat gösteresiniz, göresiniz. Cenabı Hakk Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli Sultan ikrarınızda ber karar eyleye. Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli Sultan, Allah’a kul, Muhammed’e ümmete, Ali’ye talip eyleye. Bu yoldan bu dârdan bu pirden ayırmaya. Ceddi cemâlim yaramaza, uğursuza, Pirsize duş getirmeye. Şeytanın şerrinden, gafil kazadan, görünmez beladan koruya. Cenabı Hakk
hayırlı evlat, gökten hayırlı rahmet, yerden hayırlı bereket nasip eyleye. Dârınız niyazınız kabul ola. Gerçeğin demine hû."
Bu duruşlar, Alevi-Bektaşi yolunda önemli bir yeri olan ve talibin canların ve dedenin önünde teslimiyetini ifade eder. Bu ritüeller, Alevilikteki inançların ve değerlerin bir yansımasıdır. Alevilik, bu ritüeller aracılığıyla, bireylerin manevi gelişimine ve özlerini kötülüklerden arındırmalarına yardımcı olur.
Bu nedenle, Dar erkanı, Alevilikteki en önemli ritüellerden biri olarak kabul edilir. Bu ritüel, Alevi toplumunda, bireylerin manevi yolculuklarında önemli bir rol oynar ve onları daha yüksek bir manevi bilince ulaşmaya teşvik eder.
Bu ritüel, aynı zamanda, Alevi toplumunun bir araya gelmesini ve birlikte dua etmesini sağlar, böylece toplumun daha sıkı bir şekilde bir araya gelmesine yardımcı olur. Bu nedenle, Dar erkanı, Alevi toplumunun manevi ve toplumsal yaşamında önemli bir rol oynar.
aşk ile
mehmet özgür ersan abdal yesari
resim : Alevi Bektaşilikte Dar Şekilleri
ERMENİ VATANDAŞ ALEVİDEN ALACAĞI NASIL ALDI?
Olay yaklaşık 110-115 sene kadar önce Erzincan’da gerçekleşiyor. Alevi bir vatandaş, bir Ermeni vatandaştan bir Öküz satın alıyor. Ama parasını peşin ödemeyip hasat sonu vereceğini söylüyor. Bir kaç ay sonra Öküz hastalanıyor ve ölüyor.
.
Köylü toplumunda Öküz bir evin direğidir. Bütün ağır işler Öküz’ün gücü ile yapılır. Tarla sürürülür, Kağnı arabasına koşulur ve yük taşır. Dolayısı ile de değeri yüksek bir hayvandır.
Hiç bir aile Öküzü olmadan tarım işi yapamaz. Öküz’e ayrı bir değer verilir. Sevilir, tımar edilir. Ayrıcalıklı beslenir.
Öküz’ün değeri, bir kaç inek değeri ndedir. Bir evde Öküz’ün ölmesi o evde yas hali gibi olur. Zira evin ekmek kapısı kapanmış gibidir.
.
Evi besleyen Öküz’ün kıymetinin iyi bilinmesi gerektiğini Pir Sultan Abdal bir nefesinde şöyle dile getirir.
.
Dağdan kütür kütür hezen indirir
İndirir de ateşlerde yandırır
Her evin devleğin öküz döndürür
İrençberler hoşça tutun öküzü
.
Öküzün damını alçacık yapın
Yaş koman altına kuruluk sepin
Koşumdan koşuma gözlerin öpün
İrençberler hoşça tutun öküzü.
.
Abdal Pir Sultan’ım kaynar coşunca
Tekne hamur kalmaz ekmek pişince
Adem at öküzün çifte koşunca
İrençberler hoşça tutun öküzü.
..
Öküz’ü ölünce Alevi vatandaş çok üzülür. Ermeni vatandaşın kendisine hasta Öküz sattığını ve hastalığı gizlediğine inanır. Ve Ermeni vatandaşa olan Öküz parası borcunu ödemez.
.
Ermeni vatandaş ise Öküz’ü sattığında hasta olmadığını, en azından hasta olduğuna dair hiç bir belirti görmediğini, dolayısı ile alacağının ödenmesini ister.
Alacağı ödenmeyince bu vatandaştan parayı nasıl alacağını kara kara düşünür. Sonra Aklına Alevi Cemleri gelir.
Alevilerin belirli zamanlarda Cem yaptıklarını, başka köylerden gelen Dedelerin köylerde olan Alevilerle ortak ibadet ettiğini ve Cem’de Dede‘nin herkese, ‘‘İçinizde küskün, dargın, alacaklı, verecekli, bir birinden RAZI olmayan var mı?‘‘ diye sorduğunu, küsülüleri barıştırdığını, alacaklıların borçlarının ödenmesini sağladığını hatırlar.
Ve Cem zamanını beklemeye başlar.
…
Şubat ayı Alevilerin Hızır orucunu tuttuğu, lokma pişirdiği, konu komşu ile paylaştığı, Cem yaparak barışıklıkların sağlandığı dönemdir. Ve Şubat ayında Dedeler sıra ile talipleri olan köyleri dolaşarak Taliplerini ziyaret ederler.
Köye Dede geldiğini ve akşam Cem yapılacağını öğrenen Ermeni vatandaş, Cem başlamadan hemen önce Cem’e gelir. Kapıcı görevlisi onu içeri almak istemez ama o ‚‘‘Birinden alacağım var, Dede’ye arz edeceğim‘‘ der. Kapıcı gider Dede’ye sorar.
‘‘Kapıda bir Ermeni var. Cem’e gelmek istiyor. Birinden alacağı varmış‘‘ diye aktarır.
Dede, ‚‘‘Mihman Ali’dir. Buyursun, gelsin‘‘ der.
.
Cem başlayınca Dede taliplerine dönerek sorar.
‘’İçinizde küskün, dargın, kırgın, alacaklı borçlu olan kimse var mı?’’
Ermeni vatandaş ayağa kalkarak:
‘’Var, benim şu komşudan alacağım var‘‘ der.
Dede her ikisini de DAR’a kaldırır.
Her ikisi de kendini savunurlar.
Dede tarafları dinledikren sonra taliplerine sorar.
‘‘Eklemek istediğiniz bir şey var mı?‘‘
Talipler; ‘‘Hayır‘‘ derler.
Dede şöyle der.
‘‘Biz 72 millete aynı nazarla bakan bir inançtanız. 4 Kitabı da Hakk biliriz. Cenabı Allah ''Karşıma Kul Hakkı ile gelmeyiniz’’ buyurmuştur. Bu Ermeni kardeşimiz de insan olarak bizden biridir’’
Sonra talibine dönerek şöyle der.
‘’Talibim sen haksızsın. Bu adam sana Öküz’ü satarken hasta olduğunu fark ettin mi? Öküz satıldıktan 3 ay sonra ölmüş. Dolayısı ile sana hasta bir Öküz satmış olmuyor. Bu adamın borcunu en kısa sürede ödeyeceksin. Ayrıca kusurunu gidermek için de bir koç kurban edip konu komşu ile paylaşacaksın. Bu adama da bir parça göndereceksin’’
.
Sonra taliplerine döner;
‘’Sizin söyleyecek, ekleyecek bir sözünüz var mı?’’
Taliplerin hepsi de söz birliği etmişcesine;
‘’Allah Eyvallah Dedem. Biz razıyız, Hakk razı olsun’’
.
Borçlu olan adam, Ermeni vatandaşa giderek ondan özür diler, borcunu öder ve tekrar barışırlar. Sonra gider bir kurban alır, tığlayıp konu komşu ile paylaşır.
.
Alevi inancı Adalet üzerine kuruludur. Adaleti olmayan hiç bir inanç söylemde ne olursa olsun, Adalete uymadığı zaman Hakk Muhammed Ali yolunu temsil edemez.
...
Hz. Ali’nin Adalet konusunda Mısır Valisi Malik Ejder’e gönderdiği mektuplarda Adaletle ilgili çok sayıda öğretici sözleri mevcuttur. –
Kazim Balaban / Viyana
Yorumlar
Yorum Gönder