CELAL ABBAS OCAĞI DEDELERİ/AŞIK MÜCRİMİ
Âşık Mücrimi
Celal Abbas neslinden Ünlü Simalar
**** AŞIK MÜCRİMİ***
Asıl adı Mehmet Özbozok olan Âşık Mücrimî, bugün Malatya ilinin Doğanşehir ilçesine bağlı olan Karaterzi Köyü’nde 1882 yılında doğmuştur. Çocuk yaşlarda eli yandığı için parmakları bir top halinde birbirine bağlanmış, bu dönemden sonra lakabı “çolak” olarak kalmıştır. Çocuklarının anlattığına göre, İmâm Mûsâ’l-Kâzım evlatlarından bir seyit tarafından, çolaklığı sebebiyle kendisine “Mücrimî” mahlası verilmiştir. Yine çocuklarının anlatımına göre Mücrimî, Celâl Abbas Ocağı’na mensup bir aileden gelmektedir.
Maraş, Malatya, Antep yörelerinde yaşayan Alevi – Bektaşi toplumunun yakından tanıdığı Âşık Mücrimî (1882 – 1970), ne yazık ki günümüzde yayınlanan hiçbir Alevi – Bektaşi şiir antolojisinde kendisine yer bulamamış bir halk ozandır. Özellikle müzik dünyasında, “Şu diyâr-ı gurbet elde”, “Yüce dağ başında kar yağmış gibi”, “Gönlüm sağ yâre”, “Aşkınla perîşân oldum” gibi deyişleri pek çok sanatçı tarafından okunmuş olsa da, hakkında yazılı hiçbir belge bulunmayan Âşık Mücrim'nin..yasamı ve şiirleri. Ulaş ÖZDEMİR tarafından derlenerek kitap haline getirilmiştir.
Aşık Mücrimi'nin hayatıda bir o kadar renkli geçmiştir.. başından gecen bir hadiseyi.. oğlu şöyle anlatmaktadır..
Cemal Özbozok’un anlattığına göre, Keferdiz’e yakın bir köyde şıhlık yapıp halkın inancını kötüye kullanan birisi, bir yanlışlık sonucu Mücrimî hakkında bir şikayet yapar.
Bu kişi ve Mücrimî, “Tekke ve Zaviyeler Kanunu”na karşı gelmek suçundan mahkemeye çağırılır. Mücrimî, İslahiye’de mahkeme önünde beklerken, bir arkadaşını görür. Arkadaşı orada ne beklediğini sorar. Mücrimî cevap olarak “Ben burada mahşeri seyrediyorum” der,“kimi cennete (evine) kimisi de cehenneme (hapise) gidiyor...”. Mahkemede şıhlık yapmak, dernek kurup toplantı düzenlemekle suçlanır.
Mücrimî, hakime döner,
“Eğer ben o Allah’ı, keçinin oğlağını,
Koyunun kuzusunu sevdiği kadar sevseydim,
Beni bu zalimler giriftarına dahil etmezdi” der.
O sırada yanında, Hurşit Ağa’nın dostlarından Talat Bey vardır ve hemen söz alır:
“Bir şıh rakı içer mi? Haşa!
Esrar içer mi? Haşa!
Saz çalar mı? Haşa!
Yahu ben bu adamı her gün görürüm, gündüz davar güdüp çobanlık yapar; akşam masasına varır rakı, esrar içer, saz çalar, deyişlerini söyler. Ayrıca, o ‘şıh’ diye gezenler, bu adamı tenha bir yerde görseler kör bıçakla öldürürler. Mücrimî deyişlerinde hep o adamları anlatmış, onları suçlamıştır” der.
Mahkeme karşılıklı sohbete döner, hakim Mücrimî’den bir şiir okumasını ister. Mücrimî şu şiire başlar:
“Bu dünyaya fesâd veren dört kişi,
Bunlar varken bu dünyamız düzelmez
Tasrîh ettim insanların kalleşi,
Bunlar varken bu dünyamız düzelmez…”
Mücrimî, elimizde tamamı bulunmayan bu şiirinde “dede, derviş, hoca, keşiş” kılığına girip insanlardan çıkar sağlayanları ağır bir dille eleştirir.
Mücrimî atışmayı çok seven bir âşıktır. Cemal Özbozok’un hatırladığı kadarıyla, Âşık Veysel iki kez Mücrimî’yi ziyarete gelmiştir. Ancak onunla atışmamıştır..
Mücrimî. Âşık Davut Sulari de Âşık Veysel gibi ziyarete gelen âşıklardan birisidir. Davut Sulari köye ilk geldiğinde Mücrimî’yi muhabbete çağıranlar, “hele takıl şu âşığa bakalım ne söyleyecek” derler. Davut Sulari de muhabbette, Mücrimî’ye dokunan sözler söyler. Mücrimî curasını ister ve söylemeye başlar:
Behey âşık yalan yumru söyleme
Otur edebinle haddini tanı
Kocamış aklını talan eyleme
Otur edebinle haddini tanı
Bilmezsin ârifler seni tartarlar
Azarsın yalına zehir katarlar
Kuyruğundan tutar dışarı atarlar
Otur edebinle haddini tanı
Sen bir tüccar değil çerçi bakkalsın
İleşlere dönen karga kartalsın
Ne aslan ne kaplan sarı çakalsın
Otur edebinle haddini tanı
Mücrimî’yem sofu hacı değilim
Dilbazlar gibi falcı değilim
Boşa sıkan ahmak avcı değilim
Otur edebinle haddini tanı
Bu sözlerden sonra muhabbete katılanlardan bir alkış duyulur. Davut Sulari hemen kalkıp Mücrimî’nin eline sarılır, “özür dilerim, ama ben seni taşlamasaydım senin armutların düşmezdi” der.
Yorumlar
Yorum Gönder