HASAN SABBAH İFTİRALAR VE GERÇEKLER
Ol vakit kim dese ki; Ya Ali, Ya Hasan Ya Hüseyin! olmadık zulme uğruyor, aşağılanıyor, hor görülüyor, kılıçtan katliamdan geçiyordu.
Ehl-i beyt yarenlerinin ahu zar-ı göklere ulaştı… Ol vakit Yüce Allah veli kullarından birini gönderdi, Ehl-i beyt düşmanlarının üzerine… Zalime korku, mazluma ümid olan Hasan Sabbah böyle geldi cihana.
Gerçek ismi Seyyidina Hasan bin Sabbah olan Hasan Sabbah (Ali oğlu Muhammed oğlu Cafer oğlu el-Huseyin oğlu Muhammed oğlu el-Sabbah, el-Himyari) Kum kentinde doğdu. Ataları kendisinden altı kuşak önce Yemen’den gelip Küfe yakınlarında Himyari’de yerleşmiş. İran’a geçerek bir süre Kum’da kalan Sabbah ailesi, daha sonra Rey’de yaşamaya başladı…
Hasan Sabbah 17 yaşına kadar Ehli Beyt nesli tarafından yetiştirildi. Zamanının en büyük alimlerinden ve bilim adamlarından oldu. İmam Cafer oğlu, İsmail’in İmamlığını kabul etti. hayatı boyunca bağlı kaldı.
Hasan Sabbah taraftarlarına, “bekçiler, Sır bekçileri” denir. Yüce sırrı bilenler ve koruyanlardır onlar… Hakk-Muhammed-Ali sırrına eren ve hayatı boyunca Ehli Beyt’e bağlı kalanlardırdı onlar. Ser verdiler ama sırr-ı fâş etmediler, asla Ehl-i beyt düşmanlarına teslim olmadılar. Alamut kalesi fedaileri tüm Dünyaya nam saldı.
Hasan Sabbah, Alamut kalesin de İmam Cafer-i Sadık’ın Rıza şehrini Kurdu. Ehl-i beyt yarenleri sevenleri, Cümle Ehli beyt’e gönül verenler, akın akın Hasan Sabbah’a geliyordu. Hasan Sabbah Rıza şehrinde su kanalları açıp, ambarlar kurdu. Çevredeki küçük kaleleri alıp onlara kuleler yaptı. Çevrede bulunan yerleşim alanlarının çoğu İsmaili oldu. Bu arada bazı kurallar getirip, sosyal reformlar yaptı. İsmailileri kardeşlik bağlarıyla birleştirdi. Herbirini birbiriyle Müsahip kıldı. Böylece her birey kendisini topluluğun sorumlu bir üyesi ve onun ayrılmaz bir parçası olarak hissetmeye başladı.
1124 yılında ölen Hasan Sabbah öldüğünde arkasında güçlü bir silahlı örgüt ve sadece İran’da değil tüm Mezopotamya’da korkulur bir askeri ve siyasal güç bırakmıştır. Tarikat Moğol istilası yıllarına kadar ayakta kalmıştır.
Alamut kalesi ise 1256 yılında civarına gelen Moğol komutanı Hülagû Han tarafından normal yollardan ele geçirilemeyince; o yıllarda yeni keşfedilen petrol; kalenin bulunduğu tepenin altına tüneller kazılarak ve bu tünellerin de içlerinde petrol havuzları oluşturularak ateşe verilerek patlatılmış dolayısıylada imha edilerek ele geçirilmiştir.
Pratikte ele geçmesi imkansız olan oldukça dik, sarp kayalıklar üzerinde kurulmuş olan bu kale; tarihte de pek çok güçlü orduya meydan okumuş konumu ve sert savunması nedeniyle asla ele geçirilememiştir.
Eserleri,
Alamut’un Moğollar tarafından zaptı sırasında büyük ölçüde tahribata maruz kalmıştır.
Sergüzeşt-i Seyyidinâ, el-Fusulü’l Erbaa,
Cevab-ı Hasan Sabah be-Rik’a-i Sultan Celaleddin Melikşah-ı Selçukî,
Münacât, Fusul-i Mübâreke
adlı risalelerin ona ait olduğu kabul edilmektedir.
Kaynak:
1-Farhad Daftary, İsmaililer / Tarihleri ve Öğretileri, Doruk Yayınları, İstanbul 2005
2-İsmail Kaygusuz, Hasan Sabbah ve Alamut, Su Yayınları, İstanbul 2004.
3-Farhad Daftary, Muhalif İslamın 1400 Yılı / İsmaililer, Tarih ve Kuram, Rastlantı Yayınları, Ankara 2001
4-Cihangir Gener, Ezoterik – Batıni Doktrinler Tarihi, Yurt Kitap Yayın, Ankara 2007
EĞİTİMİ:
Hasan Sabbah, zamanın önde gelen okullarında okuma şansı bulmuştur. Ailesiyle birlikte Rey şehrine gittiğinde burada Şii inancının önderleriyle temas etmiş ve Batınî öğretiyi benimsemiştir. Dini çalışmalarını geliştirmek için Fatimilerin hakim olduğu Kahire’ye gitmiştir.
İran’a döndüğünde Selçuklu Türk sarayında yüksek bir memuriyetle
ünlü yönetici Nizamülmülk’ün emrinde çalışmaya başlayacaktır.
Bu aşamadan sonra hayat hikayesinde belirsizlik başlar. Bazı iddialara göre Nizamülmülk, Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah birlikte aynı dönemlerde öğrencidirler ve kim hayatta en çabuk yükselirse diğerlerine yardım edecektir.
Bu efsanenin doğruluğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır. Bundan sonra kesin olarak bilenen ise Hasan Sabbah’ın yoğun dini çalışmalarından sonra örgütlenmeye başladığı ve Alamut kalesini ele geçirip burada üslenmesidir.
HASAN SABBAH VE SELÇUKLULAR
Hasan Sabbah’a bağlı olanlar ve sevenleri her geçen gün artıyordu. Halk yığınlar halinde Ehli Beyt öğretisine, İMAM CAFER-İ SADIK’IN BUYRUK KİTABINDAKİ RIZA ŞEHRİNE ve İsmailiğe geliyordu.
kurduğu teşkilat, gönüllülük, kardeşlik ve sadakat ilkelerine bağlıydı. Bu nedenle dinamik ve uzun ömürlü oldu.
Büyük Selçuklu sultanı, Alparslan’ın oğlu Melikşah, sünni İslâm dünyası ve kendi devleti için ciddi bir tehlike olarak gördüğü Hasan Sabbah ve adamlarıyla mücadeleyi bir devlet politikası hâline getirdi. Bir yandan Nizâmiye medreseleriyle sünniliği takviye ederek onlarla ilmî sahada mücadele verirken, öte yandan Alamut ve Rûdbâr bölgesindeki komutanlarına Sabbah’a bağlı bulunan ahalinin başka bölgelere nakledilmesi emrini verdi.
Selçuklu Devleti tarafından en büyük iç tehdit olarak görülen batınîler/Nizariler, yani Aleviler zorunlu tehcir politikalarıyla yerlerinden yurtlarından edildi. Yerleşim birimleri kuşatıldı, köyleri yakılıp boşaltıldı, bulundukları yerlerde adeta sıkıyönetim ilan edildi.
Melikşah’ın emriyle, ünlü birçok komutan Alamut üzerine yürüdü. Bu komutanlardan Yoruntaş, Alamut’u kuşattığı sırada öldü. Daha sonra Selçukluların gözde subaylarından Emir Arslantaş ile Emir Koltaş, büyük bir orduyla Hasan Sabbah ve başdâi Hüseyin Kâinî üzerine yürüdüler. Peşlerinden Amîr Kızıl Sarığ da yardıma geldi.
Bu, kuşkusuz büyük bir kuşatmaydı. Kale, üç büyük askerî birlik tarafından kuş uçurtulmayacak bir şekilde muhasara edilmişti. Herkes büyük bir beklenti içindeydi. Olay, İslâm dünyasının birçok bölgesinde de duyulmuş ve herkesi meraklandırmıştı.
Bu sırada herkesi şok eden önemli bir gelişme yaşandı. Alamut kuşatılmışken, fedailerden biri başşehirde bilge ve kudretli bir yönetici olan ve çok iyi korunan Vezir Nizamülmülk’ü öldürdü.
Bunun üzerine yer yerinden oynadı. Daha bu şok atlatılmamışken, o dönemde doğunun en büyük devletinin yöneticisi sayılan Selçuklu Sultanı Melikşah’ın ölüm haberi geldi.
Gelen haberlerle şaşkına dönen, kaleyi ele geçiremedikleri ve kendilerine de bir şey olmasından korktukları için zaten ikirciklenip bunalan ve başşehirdeki gelişmelerden uzak kalmak istemeyen komutanlar kuşatmayı kaldırarak Alamut civarından ayrıldılar…
Kaynaklar
1-Farhad Daftary, İsmaililer / Tarihleri ve Öğretileri, Doruk Yayınları, İstanbul 2005
2-İsmail Kaygusuz, Hasan Sabbah ve Alamut, Su Yayınları, İstanbul 2004.
3-Farhad Daftary, Muhalif İslamın 1400 Yılı / İsmaililer, Tarih ve Kuram, Rastlantı Yayınları, Ankara 2001
4-Cihangir Gener, Ezoterik – Batıni Doktrinler Tarihi, Yurt Kitap Yayın, Ankara 2007
HAKKINDAKI İFTİRALAR VE EFSANELER
Hasan Sabbah hakkında yazılan birçok popüler eserin aksine konuyu bilimsel olarak değerlendiren eserler de mevcuttur.
Bunlardan en önemlisinin yazarı Farhad Daftary’ye göre döneme ait bilgi kaynakların büyük kısmı iftira ve sadece Şii inanca düşmanlık besleyen Sünni kaynaklar ile İslami tarihi hiç anlamayan yanlı Haçlı kaynaklarıdır
Nitekim Haçlıların Kudüsü işgali, Hasan SABBAH fedailerinin, haçlıların ünlü şovalyelerini ve komutanlarını öldürmeleri ve akabinde başsız kalan haçlılarların dağılıp Kudüsü ele geçiremeden geri dönmeleri, haclıların Hasan SABBAH hakkındaki efsanelerin kaynağını oluşturur.
Hasan SABBAH , düşmanları dahi olsa , o hicbir zaman , masumların öldürülmesini istemedi. Buna kendisi ile savaşmaya gereken hıristiyan şövalye ‘ler ve sünni inancındaki ordular dahil. Bunun yerine kötülüğün kaynağı yok edilmeli idi. Bu bazen haçlı ordusunun başındaki ünlü bir komutan oldu. Bazen ünü dünyaya nam salmış selçuklu komutanları oldu
Hasan SABBAH dalları düşmanlarını önce uyarırdı. Vazgeçmeleri hususunda işaretler bırakırdı. Bu fayda etmeyince, masumların ölmesini engellemek için kötülüğün kaynağını ortadan kaldırırdı. Ve fedailer asla kaçmaz idi. Görevini ifa eden bu görevi acik olarak nedenleri ile üstlenirdi. Bu fedailer bazen komutanın sultanın en yakınları bile olabilirdi
Fedailerin bu gorevlerini ifa ederken bu dik duruş, sogukkanlilik, inanclarina olan bagliliklarive inanmisliklari büyük şaşkınlık, korku yaratıyordu. Işte bu korku birçok iftira ve yalanı beraberinde getirdi. haşhaş, intihar fedailerinin nasil ikna edildiğine ilişkin , bakirelerin gezdiği cennet bahçeleri boyle türetilmiştir
Gerçekte ise Hasan Sabbah ve Alamut kalesi, halkın destek verdiği, zalimin ve zorbanın karşısında sağlam bir örgütlülük yapısına dayanan bir vurucu güçtür.
Haşhaş kullanımı:
Suikast işletmek için militanlarına haşhaş vererek onların zihinlerini avucuna aldığı.Haşhaş kullandıklarına dair bir delil yoktur; ayrıca Alamut Kütüphanesi’nde de bununla ilgili (haşhaş kullandıklarıyla) bir bilgi bulunamamıştır.
Hasan Sabbah, kötülüklere, haksızlıklara karşı gelmiş ve öğrencilerini de bu doğrultuda eğitmiştir.
Onlara asla ve asla haksızlığa boyun eğmemelerini öğütlemiştir. Bu uğurda gerekirse yaşamlarını ortaya koymalarını öğütlemiştir. Hasan Sabbah’ı izleyen öğrencileri, yer yer fedai eylemler geliştirip, haksızlıkların üzerine gitmişlerdir.
Doğal olarak haksız olanlar bunun karşıt propagandasını yapmışlardır. Ama bilinmelidir ki, bir kişiye ne kadarda uyuşturucu verilirse verilsin, o kişi asla böyle eylemler yapamaz. Aksine uyuşturucu alan kişi hantallaşır.
Gösteri amaçlı intihar iftiralari:
Bu hikâyenin kaynağı batı kaynaklı yazarlardır. Çoğunluğu başarısız haçlı istilâlarındaki söylencelere dayanır:
Buna göre fedailerin mekanı:
Merkezleri, yüksek bir kayalığın tepesinde kurulu olan Alamut Kalesi’ydi. Misafirleri Alamut Kalesi’ne gittiklerinde Hasan Sabbah onları etkilemek için kalenin yukarısında duran müritlerinden üçüne işaret ederek aşağıya atlamalarını istemiş ve onlar da hiç tereddüt göstermeden atlayınca misafirleri bu olaydan oldukça etkilenmişlerdir.
Bu tavır o insanların uyuşturucu almadan bunu yapmalarının mümkün olmadığı fikrine götürmüştür. Ayrıca bu rivayet Assassin’s Creed adlı video oyununa konu olmuştur.
Cennet Bahçeleri:
Hasan SABBAH, Rıza şehrindeki bireylerin ilişkileri, paranın ortadan kalkması, zamanın en büyük kütüphanelerinden birinin burada olması, ve islamin ilk şartının ilim öğrenmek olduğunun kabulü, musahiplik kurumunun oluşu, gibi olgular şehre gelenleri hayrete düşürüyor.
Bunların nasil olabildiğine akıl aşır erdiremiyorlardi. ve hemen bu düşüncenin ve devletin yok edilmesi için iftira/yalan ve karalamalara başladılar.
İşte bu iftiralardan biri de aşağıdaki hikayedir.
Bu iddiaya göre Hasan Sabbah’ın tarikata yeni giren gençlere, öldükten sonra cennet vaadettiği söylenmektedir. Bu gençlere haşhaş verdikten sonra (sadece söylentidir, yine resmi bir kayıt bulunamamıştır), Alamut Kalesi’nin efsanedeki Cennet Bahçeleri’nde uyanmalarını sağlıyordu.
Bu bahçelerde çok güzel kızlar, türlü türlü lezzetli meyveler ve yemeklerle karşılanan gençlere burasının cennet olduğu söyleniyor ve tekrar haşhaşla uyutulduktan sonra tekrar kaleye götürülüyordu.
Böylelikle ölünce cennete gideceğine tamamen inanan bu insanlar Hasan Sabbah için ölmekten korkmuyorlardı.
DERLEYEN: SERKAN HORUZ
dede-baba.blogspot.com
Yorumlar
Yorum Gönder